103. yıl...

Buruk, öfkeli ama öte yandan coşkulu... En büyük ulusal bayramımızı bu duygularla kutladı halk. Ama sorularla: Büyük bir ideal üzerine inşa edilmiş, yoktan var edilmiş bir ulusun kendi kendini yönetme bilinci, hukukun üstünlüğüne dayalı egemenliği 102 yılın sonunda nereden nereye geldi Hangi değerleri yitirdik, onların yerini neler aldı Önümüzde bir hedef var mı Varsa ne Bu sorular kafalarda yürüdük, ellerimizde bayraklarla... Güzel olan, Cumhuriyetin kuruluş değerlerine bağlılığın son derece güçlü olmasının bir kez daha sergileniyor olmasıydı. Bir de gençler. Onlar da çok güzeldi: "Buradayız, ülkemize, Cumhuriyetimize sonuna kadar sahip çıkacağız" mesajının son derece güçlü olarak veren gençlerimiz. O kadar. Başka var da ben mi göremiyorum

Sorumun ilk yanıtlarından birini 103. yılın ilk saatlerinde Gebze'de 7 katlı bir binadan gelen çıtırtılar veriyor. Güya deprem yönetmeliğine göre yapılmış, güya iskânı bile alınmış. Sabaha karşı çöküyor. Göz göre göre ölüme giden 12 yaşındaki Emir'in, 14 yaşındaki Nisa'nın, anne ve babalarının hesabını kim verecek Enkazdan çıkarılan Dilara'ya ne denecek Kader mi

Gebze'de çöken binanın enkazı aslında tüm Türkiye'nin enkaz fotoğrafı. O enkazda aynı zamanda ahlaki çürümüşlük, ben yaptım oldu mantığı, siyasi rant, denetimsizlik yatıyor. Tıpkı bu ülkenin defalarca yaşadığı depremler ve onlardan asla ve asla ders alınmaması gibi, tıpkı onlarca çocuğun ve ailelerini yanarak can verdiği Kartalkaya faciası gibi, tıpkı bir çocuk çetesi tarafından öldürülen 14 yaşındaki Ahmet Minguzzi davası gibi... Maç yönetirken bahis oynayan hakemler gibi... Bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden olan yenidoğan çetesi ve benzerlerini üreten toplumsal yapı gibi... Tıpkı kadın cinayetlerinin sayılarının azalacağına artmasına yol açan siyasi zihniyet ve onun politikaları gibi... Saymakla bitmek enkazın içindekiler...