Türkiye'de sanat dünyasını Osmanlı'yı yıkanlar yönetiyor. Tiyatrodan sinemaya, televizyonlardan sosyal medyaya kadar ne kadar yapım varsa, hepsi bu kirli ellerin kontrolünden geçiyor. Darülbedayi kurulduğunda gayrimüslimlerin elindeydi, hâlâ da öyle! Sinema sektörü de aynı şekilde olup, siyasal Alevicilerin de bu sektörü parmağında oynattığı bir gerçek. Dizi ve filmlerde Sünni Müslümanlar sürekli kötü ve zalim olarak gösteriliyor.
Örneğin; oyunculuk, kostüm vs. açısından başarılı yapımlardan biri olan Muhteşem Yüzyıl dizisini ele alalım. Dizide Yavuz Sultan Selim'den bahsedildiğinde, Fatma Sultan karakterini vasat bir şekilde canlandıran Meltem Cumbul'a şu repliği söyletmişlerdi: "Babam Yavuz Sultan Selim Han'ı hatırlıyorum da, bir türlü can verememiş, Rabbim canını acılar içinde kıvrandırmadan almamıştı."
Sadece bununla sınırlı değildi elbet, dizide Yavuz gibi muhteşem bir padişaha yapılan suçlamalar da vardı. Bunun tek nedeni, senaryonun mezhepçi bir bakış açısıyla yazılmasıydı. Erler Film'in çektiği birçok yapımda da benzer bir misyonerlik söz konusu! İlker İnanoğlu ve Sezercik filmlerini izleyenler bilir; bu iki çocuk oyuncu senaryo gereği dua ederken her zaman "Allah baba" diye söze başlıyor. Türk dizi ve sinema tarihi bu tür örneklerle dolu. Yani Kızılcık Şerbeti gibi rezil dizilerin ortaya çıkması bir anda olmadı.
90'larda neredeyse tüm ulusal kanallarda kırmızı noktalı film ve şovların yayınlandığını 40 yaş üstü olanlar gayet iyi hatırlar. LGBT bireyleri de hayatımıza o dönemde soktular. Kuşum Aydın, DJ Bülent, Fatih Ürek, 80'lerden beri bu ülkeye ne kazandırdığı belli olmayan ama kendisine "Diva" lakabı verilen Bülent Ersoy ve daha niceleri bu topluma uzun yıllardır kötü örnek oldu, olmaya devam ediyor. Gerçi son dönemde mantar gibi bitiveren Mükremin Gezgin, Murat Övüç, Mika Can Raun gibi 'şey'lerin yanında bu şahıslar daha katlanılabilir kalıyor, ne acı!