'Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!'

"Türkiye Cumhuriyeti'nin" varoluş simgesi olan "İstiklal Marşı (Milli Marş)", 12 Mart 1921'de TBMM'de kabul edilmişti! Sonraki yıllarda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de "Ulusal Marşı" olarak benimsendi...

"Güftesi", Anadolu'da "Milli Mücadele'nin (İstiklal Savaşı)" sürdüğü sırada şair, veteriner hekim, Mehmet Âkif Ersoy'un yazdığı görkemli şiiridir...

Şair, şiirde "Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını" dile getirir.

"Maarif Vekâleti," Türk "Kurtuluş Savaşı'nın" başlarında, "ulusal bir ruh içerisinde kazanılması olanağını" sağlamak amacıyla, 1921'de bir "güfte" yarışması düzenledi. Yarışmaya toplam 724 şiir katıldı!

Mehmet Âkif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra fikrini değiştirerek Ankara'da Taceddin Dergâhı'ndaki odasında, Türk ordusuna hitap ettiği şiiri kaleme almış ve bakanlığa teslim etmişti...

Ön elemeyi geçen yedi şiir, 12 Mart 1921'de Mustafa Kemal'in başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda tartışmaya açılmıştı. Mehmet Âkif'in şiirini, Meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi okumuştu.

Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyecana kapılmış ve diğer şiirlere karşın Mehmet Âkif'in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edilmişti.

Güfteye en sert eleştiri Kâzım Karabekir'den gelmişti!

Kâzım Karabekir, 26 Temmuz 1922'de Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Orbay'a yazdığı mektupta, yarışma sonucunun iptal edilmesini istemiş ve eleştirilerini sıralamıştı... Eleştirilere karşın güftede bir değişikliğe gidilmemiş ve paşa da bu konuda ısrarcı olmamıştı...

Mehmet Âkif, şiirinden kazandığı 500 liralık ödülü, yoksul kadın ve çocuklara iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan "Darülmesai"ye bağışlamıştı!

1967... İstanbul'da bir köşe yazarının odasına üstü başı bakımsız, kirli sakallı biri girer. Adını söyledikten sonra yazardan kendisine yardım etmesini ister. Köşe yazarı, karşısındakinin içler acısı durumundan büyük üzüntü duyar!

Cüzdanını çıkararak istediği kadar alması için adama uzatır. O da uygun bir miktar para alarak iki büklüm gözden kaybolur. Birkaç ay sonra tek sütunluk bir gazete haberi köşe yazarının gözüne çarpar. Haberde, İstanbul sokaklarında, bir çöp bidonunun yanında bulunan bir cesetten söz edilmektedir. Fotoğrafa dikkatle bakar, bu, para istemek için kendisine gelen adamdan, Mehmet Âkif Ersoy'un oğlu Emin Ersoy'dan başkası değildir!

1985... Üsküdar Belediyesi, emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken hastalanan, zor ve bakımsız günlerin ardından gözlerini hayata kapayan bir adamın cenazesi ortada kalmasın diye tüm masrafları karşılar. O unutulan insan, Tahir Ersoy'dur... Mehmet Âkif Ersoy'un torunu!

1991... Beyoğlu'nda bir evin kiracıları, kirayı ödeyemedikleri için sokağa atılırlar. Onlar, Mehmet Âkif Ersoy'un kızı ve torunlarıdır!