Yerçekimi denen şeyi ben bulmadığım için ortak mal Vikipedi'ye başvurarak tanımını bilginize sunuyorum.
"1687'de İngiliz matematikçi Isaac Newton evrensel kütleçekiminin ters kare kuralını hipotez haline getirdiği Principia'yı yayımlamıştır. Newton'ın teorisi en büyük başarısını, Uranüs'ün diğer gezegenlerin etkileriyle açıklanamayan hareketleri kullanılarak Neptün'ün keşfini sağlamasıyla yaşamıştır."
Öyle ama bu konuda benim de diyeceklerim var: Elmanın Newton'ın başına düşmesi. Bu gerçeği 1948- 1953 yılları arasında Mersin'in Mesudiye Mahallesi'ndeki Kayatepe İlkokulu'nda öğrendim.
Elmanın Newton'ın başına ya da yere dalından düşmesi... Newton Bey bir şeyin yere düşmesine ilk kez tanık olmuyordu. Şimdiye kadar defterin, kitabın, kalemin, çatal ve bıçağın düşmesine kim bilir kaç kez tanık olmuştur. Ama o özel gün ve anda nedense düşmeyi düşünmeye başlıyor. Ha, elmanın yere düşmesine tanık olduğunda demek ki elma olgunlaşmış diye de düşünebilirdi.
Yerçekimi evren oluştuktan sonra ortaya çıkmadı, birlikte var oldular. Kendisi vardı ama adı yoktu. Bir adı olmayan, var olsa da insan için var olamaz. Var olması için insan ona bir ad verecek.
Vade doldu. O özel gün, Newton Bey o anda elmanın dalından düşmesine tanık oldu ve "olan şey"e adını verdi: Yerçekimi!
Bundan, buradan bir çıkarım yapacak olursak: Var olan ama insan tarafından bilinmeyen ŞEY bir gün ve anda mutlaka keşfedilir ve adlandırılır. Amerika'nın keşfi gibi, milyonlarca yıldır var olan hastalıkların günümüzde tanışılıp adlandırılması gibi.
Şimdi okuyacağınız alıntıyı okuduktan sonra yukarıdaki satırları yazdım: "Batılı denizciler, Muson rüzgârlarını kullanmayı sonunda başararak Arabistan'a deniz yoluyla ulaşmayı başarırlar ve Somali'ye, Hindistan'a giderek genelde olduğu üzere Arapların kervanlarıyla onlara taşıdıkları zenginlikler diyarına bizzat ulaşmış olmanın mutluluğuna erişirler."1
Kitabı okurken yazdığım notları okudunuz. Ama şimdi, kendime soruyorum bu yazının amacı ne Bazen yazıların da yazarlar gibi amaçları olur. Yazarı yularından tutup o amaca doğru sürüklerler. Bu başlangıçtan işçi sınıfıyla ilgili bir soruna olta atabilir miyim Dikkat ettiyseniz bütün yazılarım insan bilinci, sınıf bilinci ve "Şimdi ne yapmalı" sorusu üzerine. Bir müzmin diş ağrısı gibi.
Newton örneğinden çıkarabileceğimiz şöyle bir sonuç ya da veri olabilir: Her şeyin bir zamanı ve vadesi vardır. Son mürekkep damlası düşecek ve bardaktaki su masmavi olacak!
Bu görkemli (!) girişten sonra ülkemizde AKP sayesinde yaşadığımız "hal-i pürmelal"e gelelim ki hal-i pürmelal, kaygılandıran ve bıkkınlık veren üzüntü anlamına gelir. Facia, afet, felaket, müsibet ve çile sözcükleri bu tanımlama ile eşanlamlıdır.
Söz konusu elma, bizim seçmenin kafasına dolu tufanı gibi yağmakta amma velakin 20 yıldır bizimkiler "Yarabbi şükür!" diye diye sevinmekte maşallah! Kafasına inen çeşitli tokattan yüz derisi köseleye dönüşmüş vallah! Kadını sabah akşam gözlerine rastık çekmekte. Bilindiği gibi rastık gözdeki damarları beslemeye yardımcı olur. Aynı zamanda rastık gözde çapaklanma ve iltihaplanma oluşumunun da önüne geçer. Oysa bizimkilerde tam anlamıyla terse çalışmakta, bol çapak yapmakta. Erkeğe gelince, Sevil Berberi'nde sinek kaydı sakal tıraşı olup saçlarına top ense yaptırmakla meşgul! Millet cami avlusunda dilenirken Başyüce