Din ve tarafsızlık

Hemen yazalım sonra neyin ne olduğunu açıklayalım: Teokratik yönetimde devlet başkanı genellikle bir dini liderdir. Bu lider, ilahi iradeyi temsil eder ve yönetim kararlarını dini öğretilere göre alır. Devletin bütün kurumları ve işleyişi dini kurallara göre düzenlenir. Örneğin, yargı sistemi dini kanunlara dayanır ve eğitim sistemi dini öğretileri esas alır. Bu türden devletlere örnek olarak Suudi Arabistan, Afganistan ve İran örnek gösterilebilir.

Türkiye, anayasasında yazdığı gibi laik, demokratik ve sosyal bir devlettir. Ancak Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Cumhuriyete, laikliğin anayasaya girdiğinden (5.2.1937) beri laikliğe karşı çıkan bir kesim de var: Aşiret düzeni, toprak ağalığı, tarikatlar, şeyhlik ve mütegallibe (zorba takımı)... Cumhuriyet kurulduğundan bu yana bunlar ya isyan çıkarmışlar ya da çıkan ayaklanmalara arka çıkıp katılmışlardır.

Bu ayaklanmaların nedeni demokratik, eşitlikçi ve örgürlükçü özlemler olmayıp tam tersine bunlara karşı olan dinsel dürtüler ve saplantılardır. Dini inançlar inanç düzlem ve bağlamında kalmayıp bu inançta olanların kendi inançlarını başkalarına da kabul ettirmeye kalkışmaları durumunda din zorbalaşarak totaliter nitelik kazanır ki bu da toplumsal barışı dinamitler. Bu yönelim ortaçağ ve öncesi döneme ait olup anakronik, çağdışı bir özellik taşır.

Günümüzde, uygar dünyada insan hakları adında belgeler vardır. Din yaymacılığı ve din misyonerliği artık ortaçağ ve öncesinde kalmıştır.

Bazı insanlar tek bir tanrıya inanır; bazıları birden fazla tanrıya; bazıları da ateist veya agnostiktir. Ve bunların hepsi birlikte yaşamak zorundadır. Birinci İnsan Hakları Beyannamesi'ne göre bu ortak yaşam, hem bütün dini ya da ideolojik kısıtlamaları engelleyerek vicdan özgürlüğünü sağladığı gibi aynı zamanda bir inancın baskın bir şekilde yüceltilmesini engelleyerek yasa önünde eşitliği sağlamalıdır. Vatandaşların ortak yararını sağlamak yönetimlerin başlıca görevidir.

Bu nedenle, kamu yönetimi ve vatandaşlar mezhep düzeyinde tarafsız olmalı ve eğitim-öğretim yoluyla özerk bir değerlendirme becerisi geliştirmelidir. Böylece herkes, fanatizm ya da hoşgörüsüzlük olmadan inançlarını yaşamayı öğrenebilir. Bu şekilde anlaşıldığında laiklik belirli bir manevi seçenek değil, kamusal yaşam için temel bir kurallık oluşturur. Bu nedenle, özellikle dinsel ve toplumsal dalgalanmalara ve bunların altında yatan güç ilişkileri yüzünden dinsel ve inanç özgürlükleri sürekli olarak yeniden değerlendirme "müzakereleri"ne yol açamaz. Dünyanın çağının çağdaşı toplumlar müzakereleri ortakça kabul etmeyerek kafa ve iç rahatlığının tadını çıkartmaktalar.

Amma velakin ülkemizde durum böyle değil! Neden böyle değil.

1789 Devrimi'ni Fransa'nın aşırı sağcıları, ırk ayrımcıları, papazları, rahipleri, manyakları bile tartışmaz. Avrupa Rönesans ve Reformların kurduğu özgürlükçü demokratik düzeni bozmaya değil, daha kusursuz bir düzeye çıkartmak peşinde yürürler. ünkü sömürgecilik ve despotizmler sona erdi. Bazı ülkelere otoriterlik heveslisi rejimlerin olması kuralı bozmaz.

Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra kuruldu ama kurucu