Dün SDG'nin kuruluşunun 10. yıldönümüydü, örgütün özerlik talebi, İsrail ile olan ilişkileri, ABD'den gelen çelişkili mesajlar nedeniyle dikkatle takip ettim.
Örgüte yakın bir televizyon kanalında yayımlanan kutlama görüntülerinde hiç beklemediğim bir gelişme yaşandı.
Yapılanmanın başındaki isim Mazlum Abdi, Suriye'ye entegrasyon konusunda beklenmedik bir konuşma yaptı.
"Yakında askeri komitemiz Şam'a bir ziyaret gerçekleştirecek. Bu ziyarette SDG'nin Suriye Savunma Bakanlığı'na entegrasyonu konusunu ele alacağız" dedi.
Klasik oyalama taktiği olabilir mi, olabilir.
SDG, Suriye Ordusu'na tek parça katılmanın yolunu bulmaya çalışıyor olabilir mi, o da olabilir.
Fakat sonraki bilgi Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının silahsız da mümkün olacağı yolundaki umudumu arttırdı.
Abdi, kendilerine bağlı anti-terör birliklerinin bundan böyle sadece Rojava'da değil, Suriye'nin genelinde görev yapacağını ve IŞİD ile mücadelede Suriye güvenlik güçleri ile birlikte hareket edeceğini söyledi.
İşte bu hiç beklemediğim ve sürpriz bir gelişmeydi.
SDG'nin özerlik talebinden vazgeçtiğini düşünmek hata olur, ancak karşılarındaki kararlı duruş nedeniyle şimdilik bu fikri ötelemiş olma ihtimalleri üzerinde durabiliriz ki bu bile önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Bakalım gelecek günler bize ne sürprizler getirecek…
Ateşkese güvende Türkiye faktörü...
Kimse farkına varmadı ama Trump'ın ateşkes çerçevesi ve susan silahlar önceki gün uçurumun kenarından döndü.
İsrail'de kurulu bulunan We Chose Life adlı dernek, Mısır'da varılan anlaşmaya karşı Yüksek Adalet Divanı'na bir dilekçe verdi.
Adları yaşamı seçiyoruz olan ama soykırımın devamını savunan bir sivil toplum kuruluşuyla ilk kez karşılaştım.
Neyse ki Yüksek Adalet Divanı bu başvuruyu geri çevirdi, kararın siyasi otoritenin işi olduğunu vurguladı.
Bu kararın hemen ardından İsrail genelinde büyük bir kampanya başlatıldı.
Serbest bırakılacak Filistinli müebbet hapis cezası almış mahkumların adları ve haklarındaki suçlamalar çarşaf çarşaf yayınlanmaya başlandı.
İsrail aşırı sağı ateşkesi bozmak, kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak adına müthiş bir çaba içerisine girdi.
Eş zamanlı olarak Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nden kıdemli araştırmacı Dr. Galia Lindenstrauss'un "Ateşkesin İstenmeyen Ortağı Türkiye mi" analizi İsrail medyasında dolaşıma girdi.
Yazı ana hatlarıyla Gazze'de Türkiye'nin askeri güç bulundurmasının istenmeyen bir durumda yaratacağı risklerden söz ediyordu.
Bu yorumun hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rize'de yaptığı konuşmadaki uyarılar manşetleri süsledi.
Tüm bunları alt alta yazdığımızda İsrail'de silahların susması ve soykırımın durmasını istemeyen grupların çabası çıkıyor karşımıza.
Soykırımın devamından yana olanların en büyük itirazlarının Türkiye olması da aslında bize tek şey söylüyor.
Ateşkes sandığımızdan daha da kırılgan ve bozulması için gösterilecek çaba da sandığımızdan daha fazla olacak.