Garipçeli Lütfi Reisx27;in başarısı...

Yıllarca Batı'nın yaptıklarına hayran olarak yetişen bizim gibi kuşakların artık devri sona erdi. Şimdi Teknofest ile "Biz yapabiliriz, biz başarabiliriz" diyen kuşaklar yetiştiriyoruz. Baykar'ın en büyük başarısı ne diye sorsanız, cevabım Türkiye'ye kazandırdığı özgüven olur...

Bugün ya da son on yılda öğrenenler için Garipçe güzel bir köy, iyi bir kahvaltı yeridir.

Oysa Sürmeneli Lütfi Reis, Garipçe'ye yerleştiğinde Sarıyer ile arasında 10 kilometre mesafe ama bir asırlık imkân farkı vardı.

Tek bakkal, tek kahve, toplu ulaşımın neredeyse hiç olmadığı bu köyden önce Kabataş Lisesi mezunu ardından İTÜ'den mezun bir makine mühendisi çıktı.

O mühendisin adı Özdemir Bayraktar'dı. Balıkçı Lütfi Reis'in oğlu mühendis olmakla yetinmedi sonra yüksek lisans da yaptı.

Özdemir Bayraktar evlilik zamanı geldiğinde Türkiye'nin ilk kadın bilgisayar programcılarından biri olan Canan Bayraktar ile hayatını birleştirdi.

Bu evlilikten üç çocukları oldu.

İlk çocuğun adı Haluk Bayraktar. ODTÜ Endüstri Mühendisliği'ni bitirdi, Columbia Üniversitesi'nde yüksek lisans yaptı.

İkinci çocuğun adı Selçuk Bayraktar. Sarıyer İlköğretim Okulu'nda başlayan eğitim hayatı Robert Kolej, İTÜ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği ile devam etti.

Pennsylvania Üniversitesi'nde insansız uçaklar, MIT'de insansız hava araçlarının agresif manevra kontrolü üzerine ikinci yüksek lisansını yaptı.

Yunanistan gazetelerinin "Hocası Yunanlıydı, biz de SİHA yapabiliriz" diye sık sık yazdığı Profesör George Pappas ve Fransız Profesör Eric Feron'un asistanı olarak çalıştı. Dünyada ilk kez yapılan İHA formasyon uçuşu deneyleri, yer ve havada koordineli robot takımları, uçuş kontrol ve güdüm sistemleri hakkında bilimsel çalışmalar yaptı.

Hikâyeyi başa sarayım, Sürmene, özellikle de iyi bıçak ustalarıyla bilinen, Trabzon'a 36 kilometre mesafede olan, çok göç vermiş bir ilçe.

O göçün İstanbul'a ulaştırdığı Lütfi Reis'in okutup mühendis yaptığı idealist oğlu Özdemir Bayraktar.

Özdemir Bayraktar'ın profesyonel yaşamına son verip hayallerini gerçekleştirmek için tek matkap ile kurduğu küçük atölye ve bu sırada Türkiye'de en iyi okulları kazanan sonra da yurt dışından alınan burslarla yüksek lisans yapan çocukları.

Bir Reis'in kararlılığının bugün Türkiye'ye kazandırdığı büyük prestij, dünya lideri bir marka ve milyarlarca doların hikayesi bu okuduğunuz aslında.

DÜŞÜNCEYİ VE SOSYOLOJİYİ DEĞİŞTİRMEK...

Baykar'ın en büyük başarısı ürettiği SİHA'lar diye düşünürsek hata yapmış oluruz.

Selçuk Bayraktar ve ekibiyle konuştuktan sonra farkına vardığım daha büyük bir başarıdan söz etmem gerek. En büyüğünü sona saklayarak yazıyorum: Baykar çalışanlarının yaş ortalaması 29. Daha önce bu ortalama 27'ymiş.

Bu kadar gencin çalıştığı bir şirket olmaları değil ama yemekhaneyi iki kat yapıp, bir katta klasik yemek çıkarırken, diğer katta gençlerin rağbet ettiği salata ve benzeri yemekleri servis etme düşüncesi önemli.

Kampüsteki ana binanın içerisinde kapalı iki havuz, spor salonu, masa tenisi, satranç var, dışarı da futbol, basketbol sahaları.

Gerçekten oynayacak vakitleri oluyor mu diye sordum, meğer 36 ayrı takım kendi aralarında turnuvalar düzenliyormuş.

İnsanda olumsuz izlenim bırakan, dekorasyonuna çok para harcanmış oteller ve hastaneler gördüm. İnşaata para harcayıp bankoda oturan ve gelenle ilk karşılaşan insana yatırım yapmayı unutan işletmeler orası.

Baykar, insana yatırım yapıyor. Başka yerlerden başka kurum kültürüyle yetişenlerden çok çalışanlarını staja gelenlerden seçiyor.

Her yıl gelen binlerce staj başvurusu aldıklarını bildiğim için "Torpil isteyen olmuyor mu" dedim, "Baykar'da torpil geçmediğini herkes öğrendi" yanıtını aldım.

İnsana yatırım birinci başarıydı ya, bu Hadımköy'deki sosyolojiyi de değiştiriyor.

6 Şubat depremlerinden sonra yaptıkları ilk lojmanları depremzedelere tahsis etmişler, depremzedeler halen orada oturmaya devam ediyorlar.

Baykar çalışanlarıyla beraber kiralık ev talebi artınca, elemanlarının arz-talep eğrisine kurban gitmelerini istememişler, 700 konut yapmışlar.

Bunca parlak beynin oturduğu ve çalıştığı yer olmak, ister istemez Hadımköy'ün yapısını değiştirecek. İyi okullar, hastane ve yaşam alanları bölgeye gelecek.

Bunlar da küçük değişiklikler ama Baykar'ın en büyük başarısı Türkiye'deki sosyoloji değiştirmek.

Yıllarca Batı'nın yaptıklarına hayran olarak yetişen bizim gibi kuşakların artık devri sona erdi. Şimdi Teknofest ile "Biz yapabiliriz, biz başarabiliriz" diyen kuşaklar yetiştiriyoruz.

Baykar'ın en büyük başarısı ne diye sorsanız, cevabım Türkiye'ye kazandırdığı özgüven olur...

GABAR'DA ÇOCUKLUKTAN YETİŞKİNLİĞE UZANAN SEVİNÇ

Akçay köyünün adını hiç duydunuz mu

Şırnak sınırları içerisinde Gabar Dağı eteklerinde yer alan küçük bir köydür Akçay.

Baykar'ın ilk İHA denemeleri ateş hattının hemen aşağısında yer alan o köyde yapıldı.

Yıllar sonra o zamanın çocuklarının yetişkin olarak söylediklerini okumuştum.

"Çocukken, düşen parçalar bulduğumuzda nizamiyeye götürürdük, bize çikolata verdikleri için çok sevinirdik. Büyüdük, SİHA'lar sayesinde terör sona erdi, köye dönüşler oldu. Eskiden dağın biraz yukarısına çıkılsa çatışma olurdu, şimdi çobanlar hayvanlarımızı dağın her yerinde otlatabiliyor. Köyden göçenler evlerine geri döndüler, hayatımızı düşse de çikolata alsak diye izlediğimiz Baykar SİHA'ları sayesinde geri kazandık."

Aklımda bu bilgiyi tutarken İstanbul'da doğmuş, Robert Kolej ve İTÜ'yü bitirip ardından ABD'de iki yüksek lisans yapmış birisi olarak Selçuk Bayraktar'ın ne düşündüğünü ve ne hissettiğini merak ediyorum.

Daha açık yazayım, Selçuk Bayraktar'ın ABD'de de kalması için vatandaşlık dahil teklifler aldığı ama bunu kabul etmeyip Türkiye'ye döndüğü sır değil.

Anlaşılması zor olan, böyle bir özgeçmiş ile rahat bir beyaz yakalı hayatı yaşayabilir, en iyi yerlerde, en marka takım elbiselerle dolaşabilirdi.

Oysa gördüğüm fotoğrafta, asker kazanından yiyen, asker kamuflajı giymiş bir genç bir adam var. Dünyanın en iyisi MIT'den Şırnak'a gelmelerini sağlayan motivasyonu merak ediyor insan.

Bu soruya tırnak içerisinde bir cevap yazmak haksızlık olur zira uzun bir sohbette kafamdaki bu soruya birden çok cevap buldum.

Birincisi sebep hiç şüphesiz baba Özdemir Bayraktar'ın vatan sevgisi ve başkasına muhtaç olmama çabası desem hata yapmış olmam.

Özdemir Bayraktar 1980'lerin başında döviz sıkıntısı nedeniyle otomotiv sektörünün ithalat yapamadığı dönemde direksiyon kutusu, hidrolik pompa, fren silindiri üretimi için kolları sıvayan, iyi maaşlı işini bırakan adam. ABD ve İsrail'in İHA konusunda Türkiye'yi sıkıştırdığı dönemde, elle fırlatılan İHA'lardan başlayarak, dünya lideri olmanın yolunu açan kişi.

Evdeki her elektronik eşyanın çocuklar tarafından sökülüp birleştirilmesine bırakın kızmayı, cesaret veren bir babanın çocukları için vatanın neye ihtiyacı varsa orada olmak belli ki doğal bir refleks hali.

Bugüne gelince Özdemir Bayraktar'ın adı sadece tesiste yaşamıyor, Selçuk Bayraktar, iş yapma biçimlerinin ve satışlarının şekillenmesinde devletin duruşunun kendilerince belirleyici olduğunu söylüyor.

SİLAHLANMAYA KARŞI OLAN GERÇEKÇİLİK...

Selçuk Bayraktar'a dair kafamda en fazla yer eden noktalardan birisi, ürettikleri SİHA'ların her bir bileşeni hakkındaki bilgisi. Türkiye'ye ambargo uygulayan Kanadalı optik firmasının ürettiklerinden daha iyisini Aselsan'ın yaptığını konuşurken, Foto Muhabiri Ozan ile mercekler üzerinden girdiği sohbeti biraz uzaylı gibi izledim. Halimi anlamış olmalı ki, hemen kendileri için görüntülemenin ne kadar önemli olduğunu anlattı. Ardından termal kamera teknolojisini cam masanın üzerine koyup çektiği elinin bıraktığı ısı alanıyla gösterdi.