Dünyada üretilen çeliğin yarısından fazlası boru hatlarında, inşaatlarda, tren yollarında kullanılıyor. Çelik hepimizin hayatında aslında sandığımızdan çok daha fazla var. Ambalaj sektöründe, eve sipariş verdiğimiz yemeklerin geldiği kapta bile çelik var. Ateşten doğan hayatın izini Cezayir'de sürdük. Tosyalı'nın Oran'daki DRI tesisi 2019'dan beri üretimde dünya lideri
Çocukluk yıllarımda evimizde 2. Dünya Savaşı üzerine Meydan Larousse'un bir ansiklopedisi vardı. Nazilerin savaş makinasının merkezinde Leopard tankları ve o tankları yapan çelik üretme yeteneği vardı. 2000 yılında Brüksel'de AB eğitimi almaya gittiğimde derslerden birisinde AB'nin temelinin 1951'de imzalanan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu olduğu anlatılmıştı. Bugün AB Günü olarak kutlanan 9 Mayıs da o anlaşmanın imzalanma tarihi. Çelik üretiminin önemini, sektörün ne kadar stratejik olduğunu o zaman anlamıştım.
20'li yaşlarımda 4 çeker, görece eski bir arabam vardı, araba eski olunca tamirciden çıkmak pek mümkün olmaz ya, öyle bir günde, tamirhaneye son model bir spor otomobil geldi. Sağını solunu kurcalarken, usta, hiç bakma, bu arabadaki toplam çelik miktarı, senin bir kapında olandan az demişti. Çeliğin değerini anlatan bir başka anı olarak aklımda kalmıştı.
Marmara'nın büyük bir deprem beklediğini 1999 Gölcük depreminden sonra öğrendik. Depreme dayanıklı bina demek, üretiminde çelik kullanılan bina demekti. Çelik yapılar, geleneksel binalardan 7 ila 10 kat daha hafif ve deprem kuvvetine daha az maruz kalıyorlar. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama aslında çelik hepimizin hayatında sandığımızdan çok daha fazla var. Bugün kişi başına yılda 215 kilogram kadar çelik tüketiyoruz. Dünyada üretilen çeliğin yarısından fazlası boru hatlarında, inşaatlarda, tren yollarında kullanılıyor. Kule vinçler, dev inşaat ve maden makineleri gibi araçlarda kullanılan çelik yüzde 16 seviyesinde. Otomotiv endüstrisi çelik tüketiminin yüzde 12'sini kullanıyor.
Çoğumuzun aklına gelmez ama ambalaj sektöründe, eve sipariş verdiğimiz yemeklerin geldiği kapta bile çelik var ve bu da yüzde 10'luk bir tüketim rakamı demek. Savaş gemileri, denizaltılarda ilk tören çelik kesme törenidir bilirsiniz, gemiler ve trenlerde dünyadaki tüketimin yaklaşık yüzde 5'i demek. Sonuç mu, çelik, ateşten doğan hayat demek...
BEYİN OKUMA ARZUSU
Düşünün, soba borusu üreten 9 metrekarelik bir dükkânınız var. Boru üretmek için emek lazım, ustalık lazım ama en çok lazım olan şey, hammadde. Türkiye'nin yokluk yıllarında size tahsis edilen çelik kadar boru yapabiliyorsunuz. Bir zamanlar yılda 6 ton çelik alabilmeyi uman genç bir delikanlı 2024 yılında 9.12 milyon tonluk çelik üretimiyle dünyanın en büyük 46'ncı üreticisi hâline gelmiş. Fuat Tosyalı'nın, 9 metrekarelik bir dükkânda başlayan hikâyesi sadece Cezayir Oran'da 10 milyon metrekareye yayılan 17 mega fabrika, her birinin yatırım maliyeti milyar doların üzerinde olan dünyanın en büyük ikiz DRI tesisi, 2019'dan beri DRI üretiminde dünya rekoru ve dünyanın en yeşil çeliğini üreten şirket gibi unvanlarıyla devam ediyor. Belli ki konu para kazanma meselesinden başka bir noktaya gelmiş Fuat Tosyalı için.
Herkes daha çok para kazanmak için iş yaparken, Tosyalı 3. DRI tesisi için hazırlık yapıyor, 10 milyon metrekarelik dev arazide yeni yatırımların inşaatları sürüyor. İnsan, bankada ne kadar parası olduğuyla değil ne kadar ve ne kalitede çelik ürettiğiyle ilgilenen, işinde en iyi olanları dünyanın farklı yerlerinden toplamış birisinin beynini okumak istiyor. Bugün dünyada süren "yok edici" rekabet ortamında korumak değil büyümek herkesin alabileceği bir karar değil.
YOK EDİCİ REKABET NE DEMEK
Çelik söz konusu olduğunda üretim kadar önemli olan bir diğer konu da pazarlama ve tüketim. Binlerce kilometrelik boru hatları, devasa havaalanları, otoyol projeleri eskisi kadar çok değil. Bu da hâliyle talep rakamlarına yansıyor. Şu an dünyada 2 milyar ton çelik üretiliyor, gerçek ihtiyaç 1.5 milyar ton. 400-500 milyon ton üretim fazlalığı var. Sadece üretim fazlalığı değil bir de AB pazarının korumacı önlemleriyle Trump ABD'sinin yükselttiği tarifeler var. Böyle bir tabloda elbette Çin etkisinden söz etmek lazım.
Global pazarı en iyi bilen isim olarak Fuat Tosyalı oldukça çarpıcı bilgiler paylaştı: "Çin'in kapasitesi devasa. Talep düşünce tesisler boşta kaldı. Devlet destekli şirketler batmıyor; devlet devralıyor. Talep ufak artınca tekrar canlanıyorlar. Yeni bir kapasiteye dünyada ihtiyaç yok. Çin de kapasite azaltmayı düşünmüyor. Bu yüzden dünyadaki özellikle çelik rekabeti tamamen yok edici hâle geldi. Çin ve Hindistan agresif şekilde büyüyor. Hindistan iç pazarına üretim yapıyor ama nüfusu artıyor, yatırımlar devam ediyor. Dünyanın yarısı yeni altyapı yatırımlarını bitirdi. Şimdi tüm dünya yatırımları soğutmaya gidiyor. Talep düşünce arz fazlası kapasite birbirini yok etmeye çalışıyor. 'O batsın ki ben ayakta kalayım' rekabeti."
Yola çıkmadan biraz ders çalışmıştım, ABD Başkanı Trump'ın çeliğe getirdiği yüzde 50'lik vergi meselesini ve Türkiye'nin sektörü korumak adına neler yaptığını da sordum Fuat Bey'e;
"Trump tüm dünyaya yüzde 25 vergi koyduğunda şöyle dedi: 'Çelik üretimi olmayan bir ülkenin bağımsızlığından söz edilemez.' İkinci dönemde bunu yüzde 50'ye çıkardı. Yine dedi ki çelik endüstrimiz haksız baskı altında korumak zorundayız hatta Kore ve Meksika'nın istisnalarını kaldırdı. Onlar bunu yaparken Türkiye kendi çelik endüstrisini korumaya yönelik büyük adımlar atmıyor. İthalat arttı. Çin ticaretinde bir cari açık var bunun büyük kısmı çelik ithalatından kaynaklanmış. Hâlâ 'kısıtlarsak fiyat yükselir mi' diye bir düşünce hâkim. Oysa karşıdaki adamın maliyet diye bir derdi yok. Sadece Türkiye'de değil girebildiği her pazarda bunu yapmaya çalışıyor. Eşit rekabet koşulları için çelik sektörünün stratejik sektör olduğunu görüp ona göre adımlar atmalıyız."
Bu noktada Fuat Bey'den konuyu biraz daha açmasını istedim, aldığım cevap şaşırtıcı oldu:
"Türkiye'de çelik üretiminde kapasite kullanım oranı 60-65'lere düştü. Bir ara 50'lere indi. Şu an 60 civarında. Düşünün: kapasitenizin yüzde 40'ı boş. Ve buna rağmen dünyadaki en büyük net çelik ithalatçısı Türkiye."
Konu ABD'den AB'ye geliyor, durum farklı değil. Tosyalı Holding CEO'su Dr. Suhat Korkmaz, 20 milyon ton ihtiyaç varsa bunun 15 milyon tonunu içeride üretiyor, kalan 5 milyon ton için kota veriyorlar diye özetliyor durumu. Avrupa'daki büyük çelik tesislerini Hintlilerin aldığını hatırlatıyorum; Fuat Bey, AB'nin aldığı kararları büyük ölçüde (Hintli) Mittal'lerda yatıyor. Çünkü Avrupa Çelik Endüstrisi onların elinde diye özetliyor tabloyu. Tosyalı Algerie Yönetim Kurulu Üyesi Alp Topçuoğlu da Mittal ve Tata'nın Avrupa'daki lobi gücünden söz ediyor. Tüm bu bilgileri aldıktan sonra aklıma Türkiye'de çelik sektörünü her türlü teşviğin dışında tuttuğumuz geliyor. Belki de meseleyi tekrar ve en baştan düşünmemiz gerek.

12