Uluslararası kumpas

Gerçeklik her zaman anında ve kolay kolay ortaya çıkmaz. Görünüşler gerçekliği sık sık gizler. Ancak zaman geçtikçe, görünüşler yerini yavaş yavaş gerçekliğe bırakır. Önemli olan fazla zaman geçmeden gerçekleri zamanında fark etmektir.

Türkiye şu anda öyle bir aşamada. Ulusal sorunların uluslararası bağlantıları anlaşılırsa, ulusal sorunlar da çözülebilir. Ulusal sorunların salt ulusal sorunlar olduğu sanısıyla hareket edilirse, ulusal sorunlar çözülemez.

MHP destekli AKP hükümeti, Kurtuluş Savaşı'nın lideri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Aydınlanma Devrimlerinin öncüsü olan Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu ve ilk genel başkanı olduğu; kökenleri Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'ne ve Kuvayı Milliye'ye dayanan Cumhuriyet Halk Partisi'nin üzerindeki hukuk dışı baskılarını son aylarda artırdı.

CHP'nin cumhurbaşkanı aday adayı ve CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında hukuka aykırı biçimde açılan "davalarla" 25 yıla kadar hapis cezası ve siyaset yasağı istendi.

İstanbul'da CHP'li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ve CHP'li Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'tan sonra, CHP'li Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler de tutuklandı.

Tutuklu olan CHP'li belediye başkan yardımcıları ve belediye meclis üyeleri hakkında 15 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlandı.

CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın hakkında siyaset yasağı ve hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı; CHP 38. Olağan Kurultayı hakkında açılan soruşturmadan sonra, CHP 38. İstanbul İl Kongresi hakkında da soruşturma açıldı.

Terör örgütü PKK'nin kurucusu Abdullah Öcalan ile yürütülen müzakere sürecine karşı çıkan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın tutukluluğu devam etti; Ekrem İmamoğlu'nun Ümit Özdağ ile görüşmesine izin verilmedi.

ABD, Avrupa Birliği ve Britanya, "Ergenekon", "Balyoz", "Oda TV" ve "Casusluk" kumpas "davaları" sırasındaki hukuk dışı uygulamalar karşısında nasıl sessiz kaldıysa, CHP'ye yönelik kumpas "davaları" ve Ümit Özdağ'ın tutukluluğu konusunda da sessizliğini korudu.

Bu sessizliği tesadüfle açıklamak olanaksızdır!

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisi üzerindeki baskı devam ederken, AKP'nin ve MHP'nin, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan ve DEM ile başlattıkları müzakere sürecinde, Türkiye'nin üniter ve laik yapısı hedef alındı.

AKP'nin ve MHP'nin onayıyla açıklanan Öcalan'ın çağrı metninde, Türkiye Cumhuriyeti "tek tipçi" nitelemesiyle hedef alındı; PKK bir terör örgütü olarak nitelendirilmedi, terör eylemlerinden dolayı herhangi bir pişmanlık ifadesi yer almadı; dini inanç birleştirici unsur olarak yer aldı; Suriye'nin kuzeyinde PKK tarafından kurulan ve ABD tarafından desteklenen PYDYPGSDG'nin silahlarını bırakması konusunda herhangi bir ifade yer almadı; "demokratik toplum", "demokratik siyaset", "hukuki boyutun tanınması" gibi muğlak ifadelere yer verildi; AKP ve MHP de bu açıklamaya yönelik herhangi bir olumsuz tepki vermedi.