Suriye'deki devlet krizi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ulusal ve uluslararası krizlerinden birisine neden oldu.
Türkiye'nin en uzun sınırlarının Suriye ile olması; Suriye'deki iç savaş nedeniyle milyonlarca Suriyeli köktendinci göçmenin Türkiye'yi istila etmesi; Suriye'deki Kürtlerin terör örgütleri KCK'nin ve PKK'nin uzantıları olan SDG/PYD/YPG tarafından kontrol altında tutulması; Suriye'nin toprak bütünlüğünün ortadan kalkmasının Türkiye'nin de toprak bütünlüğünü tehdit etmesi, Türkiye'yi çıkmaz bir sokağa sürüklemiştir.
Bunun başlıca sorumlusu AKP hükümetidir. ünkü Suriye'deki iç savaş, ABD'nin, Britanya'nın, AB'nin ve İsrail'in beklentileri ve destekleri doğrultusunda, AKP iktidarının uygulamaları nedeniyle büyümüştür ve sürdürülmüştür.
AKP hükümeti, Suriye'nin resmi ve meşru yönetimini temsil eden Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı darbeyle devirmeyi temel bir misyon haline getirmiştir, Esad karşıtı köktendinci silahlı terör örgütlerini eğitmiştir, donatmıştır ve onlara lojistik destek sağlamıştır.
Bu gruplardan bir tanesi olan HTŞ Esad'ı darbeyle devirmiştir ve iç savaşta zaten büyük zarar gören Suriye'nin toprak bütünlüğü, tamamıyla ortadan kalkmıştır; güneyde köktendinci HTŞ örgütü kendisini Suriye'nin resmi ve meşru hükümeti olarak ilan etmiştir, kuzeydoğuda da Kürtleri temsil ettiğini iddia eden SDG, kendi bağımsız bölgesini oluşturmuştur.
***
HTŞ köktendinci, SDG de etnik kimlikçi bir terör örgütüdür. HTŞ darbeyle iktidarı ele geçirdikten sonra, Batılı emperyalist güçler ve AKP hükümeti tarafından terör örgütü statüsünden çıkarılmıştır. SDG ise ABD, Britanya ve AB tarafından hiçbir zaman terör örgütü olarak sınıflandırılmamıştır.
SDG etnik kimlikçi ve Kürtçü bir çizgide olmakla birlikte, köktendinci bir örgüt değildir. HTŞ ise ümmetçi, köktendinci, mezhepçi bir örgütlenmedir. Bu iki örgütün bu farklardan dolayı birbirleriyle uyuşması ve anlaşması son derece zor olduğu gibi, yine aynı nedenlerden ötürü her iki örgüt de ulusal bir bilince sahip olmadıkları için, bu örgütlerin bir ulus devlet bağlamında anlaşmaları kategorik olarak olanaksızdır.
Bir ulus devletin olabilmesi için, o devletin din, mezhep, etnik kimlik temeline değil, anayasa ve vatandaşlık temeline dayanması gerekmektedir. Bunun olabilmesi için gerekli önkoşullardan birisi laikliktir. Laikliğin olduğu ülkedeki devlet, din ve mezhep üzerinden bölünme ve parçalanma yaşamaz. Laiklik ulusal bütünlüğün ve ulusal güvenliğin garantisidir.
Suriye'nin başkenti Şam'daki yönetim laiklik karşıtı köktendinci bir yönetim olduğu için, Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlaması ve bir ulus devlet kurması olanaksızdır. Kuzeydoğu bölgesini kontrol eden SDG de etnik kimlikçi bir yapıya sahip olduğu için Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayamaz ve bir ulus devlet kuramaz.

3