Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Aydın ilinde yer alan Miletos antik kenti, felsefe ve bilim tarihi açısından, dünyanın en önemli kentlerinden birisidir.
MÖ 7. ve 6. yüzyılda Miletos'ta yaşayan Tales, Anaksimandros ve Anaksimenes, evrenin temel ilkesi, kaynağı, özü anlamına gelen "arkhe" kavramı üzerinden, "Arkhe nedir" sorusunu ortaya attılar.
Sorunun kendisi kadar soruya verilen yanıt da önemliydi. Bu filozoflar ve bilim insanları soruya "su", "hava", "sınırsızlık" gibi yanıtlar vererek, o döneme kadar yapıldığı gibi, doğayı doğaüstü ve metafizik güçlerle değil, doğanın sınırları içerisinde kalarak açıkladılar. Böylece "mitos"tan "logos"a, yani söylenceden akıl yürütmeye geçiş sürecinde çok önemli bir adım atıldı.
Atina antik kentinde yaşayan Sokrates ve Platon, bu süreci sonraki yüzyıllarda bir adım öteye taşıdılar, evrenden ve doğadan ziyade, insana ve topluma odaklandılar; yaşamın amacı anlamına gelen "telos" kavramı üzerinden, "Telos nedir" sorusunu ortaya attılar; "logos"un kapsamında kalarak, "arkhe"den "telos"a geçiş sürecine öncülük ettiler.
Sokrates, Platon ve Platon'un öğrencisi Aristoteles, yaşamın amacına dair soruya, "iyi bir ruha sahip olmak" ve "erdemli olmak" biçiminde yanıt verdiler ve adaleti, cesareti, dostluğu, ölçülülüğü temel erdemlerin arasında saydılar. Onların bu açılımı ahlak ve toplum felsefesinin temellerini oluşturdu.
Antik Yunan uygarlığında, Tales, Anaksimandros, Anaksimenes, Sokrates, Platon, Aristoteles ile birlikte, Herakleitos, Anaksagoras, Empedokles, Pitagoras, Parmenides, Protagoras, Gorgias, Epikuros, Zenon, Piron, Arkesilaos, Hipokrates, Euklides, Arkimedes, Herodotos, Aristarkhos gibi filozoflar, bilim insanları ve matematikçiler sayesinde, epistemoloji, mantık, ontoloji, kozmoloji, etik, estetik, fizik, astronomi, biyoloji, tıp, geometri, tarih alanında ileri seviyede çalışmalar gerçekleştirildi.
***Ortaçağda ise "Tanrı", "mucize", "vahiy", "peygamberlik", "kutsal kitap" kavramlarına dayanan Hıristiyanlık ve İslam gibi tektanrıcı dinlerin siyasallaşmasıyla ve teokratik bir düzene dönüşmesiyle birlikte, radikal bir paradigma kırılması gerçekleşti.
Antik Yunan uygarlığında filozoflar, bilim insanları, matematikçiler doğrunun ve gerçeğin bilgisini kendi bağımsız akıl yürütmeleriyle ortaya çıkartmaya çalışırken, ortaçağda, doğrunun ve gerçeğin bilgisinin adresi olarak, "Tanrı'nın mucizevi biçimde vahiy yoluyla peygamberlere aktardıkları ve bu aktarımların yer aldığı Tevrat, İncil, Kuran gibi kutsal kitaplar" gösterildi. Böylece bilginin araştırılması konusunda çok önemli sınırlar ve engeller oluştu.