Siyaset ve masuniyet
AKP Genel Başkan Yardımcısı hukukçu Hayati Yazıcı, dedi ki;
"Her şeyden evvel bir hukukçu olarak, yargıya taşınmış, halen soruşturulması devam eden ve üzerinde gizlilik olan bir konu ile ilgili masumiyet karinesini olumsuz etkilemekten uzak durulmalı. Konunun medya veya başka bir şekilde gündeme getirilmesi ve deşilmesi uygun değildir."
Yazıcı bu sözleri ile büyük takdir aldı ama çok kısa sürdü çünkü ikinci açıklamasında hukukun bu temel ilkesinden geri adım attı.
Çok haklı.
Çünkü siyaset ve masuniyet yan yana gelmiyor.
Siyasetçi parti politikalarının kuklasıdır.
Partilerde egemenlik kayıtsız şartsız genel başkanındır.
Özgürce konuşmayı bırakın hukukun temel ilkelerini dahi savunmaz, savunamaz.
Saray iktidarı sadece özgür medyayı ya da muhalefete mensup siyasetçiler üzerinde baskı oluşturmuyor ki.
AKP'liler üzerinde de büyük baskısı var.
Konuşmak yasak, yazmak yasak, televizyonlara çıkmak yasak.
Televizyonlarda ve sosyal medyada muhalefete asla tahammül edemiyor.
Halk TV'ye 10 ekran karartma, patronu Cafer Mahiroğlu'na gözaltı ve yakalama, lisans iptalini 3 ay uzatmama ve hatta lisans iptali çabası RTÜK'ün siyasi baskısıdır.
Ucube tek adam rejimi yerini anayasasız saray rejimine bıraktı.
Şu tabloya bakar mısınız
RTÜK özel televizyonlara müthiş baskı yapıyor.
İstanbul Barosunun yönetimi yargılanıyor.
Ekrem İmamoğlu da avukatı da hatta onun da avukatı da yargılanıyor.
Anayasa Mahkemesinin Can Atalay kararı Yargıtay tarafından yok sayılıyor.
Anayasa çiğnenerek Erdoğan 3. Kez cumhurbaşkanı seçiliyor.
Dava üstüne dava açılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı hakkında iddianame dahi olmadan tutuklu yargılanıyor.
Demokratik anayasal hakları polis baskısı ile kullandırılmıyor.