Türkiye'de gazetecilere yönelik baskılar, ne yazık ki yeni değil.
1950'de iktidara gelen Demokrat Parti, özgürlük vaatleriyle başladığı iktidar yolculuğunu, kısa sürede muhalif basını susturma politikasına çevirdi.
1969'da mesleğe başladığım Tanin gazetesi yazarı Hüseyin Cahit Yalçın, 80 yaşında olmasına rağmen 1954 yılında "Başbakanı tahkir" suçlamasıyla hapse atıldı.
Merhum gazeteci babam Faik Uğuroğlu, Mithat Perin, Bedii Faik, Nadir Nadi, Bülent Ecevit gibi muhalif gazeteciler hakkında çok sayıda dava açıldı, mahkum edildi, gazeteleri kapatıldı, yazıları sansürlendi.
Demokrat Parti iktidarı, eleştiriyi suç, gazeteciliği tehdit olarak gördü, hapse attı.
70 yıl sonra bugün daha da ağır bir baskıyla karşı karşıyayız.
Deneyimli gazeteci kardeşim Fatih Altaylı'nın gözaltına alınması, AKP iktidarının bir kez daha fikir özgürlüğünü suç saymasına neden oldu.
Altaylı'nın suçu ne
İfade özgürlüğünü, halkın aydınlatmak amacıyla kullanmak.
Özetle gazetecilik yapmak suç mu
1950'lerde olduğu gibi, AKP iktidarı kendisine biat etmeyen her sesi bastırmaya çalışıyor.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 26. ve 28. maddeleri açık:
Düşünceyi açıklama, yayma ve basın özgürlüğü anayasal bir haktır.
Gazetecilik suç değildir.
Eleştiri, demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Fatih Altaylı, kırk yılı aşkın meslek hayatında kimi zaman iktidara yakın durmuş, kimi zaman karşısında yer almıştır.
Bu onun gazetecilik çizgisini ve özgürlüğünü gösterir.
Bu sadece Altaylı'ya yönelik bir operasyon değildir; bu, tüm basına verilmiş bir gözdağıdır.
"Eleştirme, yoksa seni de sustururuz" diyen otoriter zihniyetin, hukuku sopa gibi kullandığı anayasasız düzendir yaşadığımız.
Oysa ifade özgürlüğü sadece "makbul görüşler" için değil, rahatsız edici fikirler için de vardır.
Susmak, sıranın kendine gelmesini beklemektir.
Bugün Altaylı'ya sessiz kalanlar, yarın kalemlerine kilit vurulduğunda şaşırmasınlar. Bu ülkenin geleceği, ancak özgür basınla ve özgür düşünen bireylerle kurulabilir.
Fatih Altaylıyı değil, anayasayı çiğneyenleri yargılayın.
Siyasi yargı kararlarını sorgulayın.
Altaylı'nın gözaltına alınması, Türkiye'de ifade özgürlüğünün geldiği içler acısı hali bir kez daha gözler önüne serdi.
Her fırsatta "hukuk devleti" olduğunu iddia eden iktidarın, eleştirel her sesi susturmaya yönelik refleksleri, artık sistematik bir hal aldı.
Bu gözaltı, basit bir adli olay değil, doğrudan anayasal düzene yönelik bir tehdittir.
Anayasası'nın 26. maddesi, herkesin düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunu açıkça belirtir.
Aynı şekilde, 28. madde basının sansür edilemeyeceğini ve hür olduğunu vurgular.
Ancak gelin görün ki, Ucube Tek Adam Rejimi anayasal hakların tamamını ya askıya aldı ya da keyfi uygulamalara terk etti.