İstanbul Barosu olağanüstü genel kurulunda açılış ve kapanış konuşmaları yapan Baro Başkanı ve Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'nun görüşleri ne yazık ki medyada yeterince yer almadı.

Her iki konuşmanın çarpıcı bölümlerini özetleyerek sunuyorum:

"Anayasa bilimini yadsıma: Üçlü birleşme ve tehlikeli ayrışmalar, yürütme ve devlet yönetiminin anayasal olarak tek kişide toplanması, aynı kişinin parti genel başkanlığına gelmesi, devleti ve yürütmeyi parti hâkimiyeti altına soktu.

Kişi- Parti- Devlet birleşmesi, kişinin devleti partileştirmesi ve iktidarı kişiselleştirmesi sürecine ivme kazandırdı.

Bu süreçte, 2017 değişikliği ve uygulaması, anayasal açıdan şu üçlü tabloyu ortaya çıkardı:

Demokratik hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemeler, büyük ölçüde demokratik hukuk devleti gereklerin yansıtmaktadır.

Devlet yönetimine ve özellikle yürütmeye ilişkin hükümler, çoğunlukla otoriter nitelik taşımaktadır.

Fiili ve keyfi, daha çok uygulamaya ilişkindir.

Bunun anlamı, demokratik olmayan Anayasa'nın emredici ve yasaklayıcı hükümlerine uyulmuyor olmasıdır.

Hal böyle olunca, demokrasi alanı tek kişi iradesi ve siyasal çizgisi ile belirlenmektedir.

"Hukuk, toplumsal yapının omurgasıdır." (Del Veccio, 1952)

Anayasa ise, hukukun omuriliğidir.

Hukuk, toplumsal yapının omurgası olduğuna göre, hukuk güvenliği yoksa toplumsal barış da yoktur.

Güncel Türkiye'nin büyük sorunları, kabaca şu üç başlık altında toplanabilir:

Bu üç büyük sorunun savunma üzerinde etkisi ise, onarımı zor bozulmalar ve ihlallere yol açmaktadır.

Bu çerçevede;

Bütün bunların sonucu,