Tarihimizin en büyük işçi ayaklanması 15-16 Haziran 1970 İşçi ayaklanmasının üzerinden 55 yıl geçmiş. 15 Haziran günü Ankara'daydık. İstanbul'daki arkadaşlarımız büyük bir işçi ayaklanması olduğunu haber verdiler. Polislerin göstericilerin üzerine ateş açtığını ölen işçiler olduğunu söylediler. Bunun üzerine işçiler Kadıköy Kaymakamlığı'nı ateşe vermişlerdi. Olayların ertesi gün de devam etmesini bekliyorlardı.
15 Haziran akşamı Ankara'dan bir grup işçi eylemine katılmak amacıyla İstanbul'a geldik.
Haberin DevamıTürk Solu bürosuna uğradık. Yazı işleri müdürü arkadaşımız Bora Gözen'den bilgi aldık.
Biz iki kişi Gün Zileli ve ben Eyüp tarafına gittik. Bölgedeki Gislaved Lastik Fabrikası işçileri direnişteydiler, önce orayı ziyaret ettik. Çevredeki fabrikalardan da çok sayıda işçi gelmişti. Demir Döküm Fabrikası'ndan haber geldi. Demir Döküm Fabrikası bölgenin en ünlü işyeriydi. Bu fabrikanın işçileri, polis ve patron baskısına göğüs gererek başarılar kazanmışlardı. Demir Döküm'ün az ilerisinde Sungurlar Kazan Fabrikası vardı. Sungurlar işçileri de uzun süredir direnişteydi.
Gislaved'den marşlar söyleyerek Alibeyköy'e doğru yürüdük. Demir Döküm Fabrikası çevresine toplanmış işçilerle birleşmek üzere harekete geçtik. İşçilerin çevre gecekondularda oturan aileleri de yol üzerinde toplanmış, destek veriyorlardı.
İşçileri ayaklandıran Demirel Hükümeti'nin 274-275 sayılı Sendikalar Kanunu'nu işçiler aleyhine değiştirmek istemesiydi. DİSK, bu kanun değişikliği aleyhinde bir kampanya başlattı.
Yürüyüşün ana gövdesini işçiler oluşturuyordu. Az sayıda devrimci öğrenci ve sendikacı da yürüyüşe katılanlar arasındaydı. DİSK'li sendikacıların önemli bir kesimi en yoğun işçi semti olan Eyüp civarına gelmişti. Demir Döküm'ün önünden başlayan gösterinin amacı, İstanbul Valiliği'nin bulunduğu Cağaloğlu'na yürümekti. Ancak DİSK'li sendikacılar Eyüp'e geldiğimizde yolu değiştirip işçileri Gaziosmanpaşa yönüne çevirdiler. Gün'le ikimizin payına işçilerin hazırladığı tahta bir panoyu taşımak düşmüştü. Çok sıcak bir yaz günüydü, ve onca uzun yolu elimizde ağır bir panoyla yürümek, kan ter içinde kalmamıza neden olmuştu. Panoyu bir yere yaslama imkânı bulduğumuzda hemen su içmeye koşuyorduk.