Neden evrensel kaliteyi tutturamıyoruz

Önceki gece Fenerbahçe Hırvat takımı Dinamo Zagreb'e gol atmaya uğraşırken bir son dakika golü daha yedi. Bu kaçıncı son dakika golü oldu, saymadım. Epeyce var.

Futbol bizim milletin ilgi duyduğu, para yatırdığı bir alan. Her sosyal sınıftan insan (çoğunluğu erkek) futbol maçlarını izlemekten büyük zevk alıyor. Sadece Türk futbolu değil tüm dünya futboluna meraklıyız. Dünyadaki pek çok ülkeye dair tüm bilgi birikimi o ülkelerin futbolcuları ve takımlarından ibaret olan insanlarımız bile var. İlginin bu kadar yoğunlaştığı alana da akın başlıyor. Sermaye sahipleri ilgisiz kalamıyor, şehirlerin varlıklı isimleri sorumluluk üstleniyor.

Haberin Devamı

Sonra başarı beklentisi geliyor. Galatasaray ülke liginde bir fırtına halinde esiyor. Heyecanlanıyoruz. Ardından UEFA geliyor. Bizim takımlar delik deşik. Bizim ligde 5 maçta belki ancak 1 gol yiyen Galatasaray uluslararası bir maçta bir Avrupa takımından 5 gol birden yiyebiliyor.

Futboldaki durumun, ulusal planda bir zaafa ve çıkmaza işaret ettiğini görmemek imkânsız. Yalnız futbol değil maddi ve kültürel üretimin her alanında bir istikrar sorunumuz bulunuyor.

AB standartlarında bir özgürlüğü kendimize hedef seçiyoruz. Hatta "biz daha iyisini yaparız" diye övünüyoruz. Bir süre boyunca hemen hemen evrensel standartlarda bir yargı kalitesine yaklaşmakta olduğumuz hissine kapılıyoruz.

Sonra birden kendimizi listelerin alt sıralarında görüveriyoruz. Hak ihlalini kaçınılmazmış gibi kabullenebiliyor, yargı kalitesinin düşmesini doğal karşılayabiliyoruz. Batı'ya tepki içinde kendimizce eğitim formülleri üretiyoruz. Sonra geçmişten de daha geriye giden bir eğitimsizlik sarmalı... Çevremde imkânı olan bütün tanıdıklarımın çocukları "elveda Türkiye" diyerek Avrupa'nın yolunu tuttu veya tutma peşinde. Oysa bir zamanlar trend Türkiye'ye dönmüştü. O zamanki övünmelerin esamesi okunmuyor.

Türkiye'nin bir kalite sorunu var. İstikrarlı, planlı, programlı bir devlet politikasına ihtiyaç olduğunu herkes görüyor ama kimse bu yönde cesur bir adım atamıyor. Somut adımlar yerine tıpkı futbol tribünleri gibi slogan üretmek galiba daha kolayımıza geliyor.