'Hayata dönüş' dediler, 30 kişiyi öldürdüler

19 Aralık 2000, sabaha karşıydı. Mehmet Ali Birand'ın telefonuyla uyanmıştım. Tam 25 yıl olmuş. Saat 05.00 sıralarıydı."Başladı" dedi. Ünlü "Hayata Dönüş Operasyonu" başlamıştı. 30'a yakın tutuklu/hükümlü'nün öldüğü, 20 cezaevinin yakılıp yıkıldığı, yüzlerce tutuklu ve mahkumun yaralandığı o ünlü operasyon. Siyasi tutuklu ve hükümlülerle devlet güçleri arasındaki uzlaşma çabaları, boşa gitmişti. Bir gece önce cezaevindeki görüşmelerin artık bir açmaza girdiğini fark etmiş, operasyonu önlemek için yapacak fazla bir şey kalmadığını anlamıştım. Biraz başa dönelim: Siyasi tutuklular, hücre sistemine geçişi içeren yeni cezaevleri tasarısını öğrendikleri an harekete geçtiler. Mevcut sistem çok insanın bir arada yaşadığı büyük koğuşlar üzerine kurulu bir sistemdi. Kalabalık koğuşlar insanların bir arada yaşamasını zorlaştırıyordu. Yer darlığı söz konusuydu. Ancak hücre sistemi insan psikolojisi açısından sorunlu bir sistem. Koğuş sistemi, insan psikolojisine daha az zararlıdır. Hükümet ise büyük koğuşlarda örgütlerin egemenliğine açık bir durum oluştuğu ve bunun bir an önce değişmesi gerektiği kanaatindeydi. Tutuklular önce açlık grevine başladı. Sonra direnişi ölüm orucuna dönüştürdüler. 40. gün olmuştu. Ölüm tehlikesinin sınırına gelindiği için harekete geçmek gerekiyordu. Yaşar Kemal'i aradım. O Zülfü Livaneli'yi haberdar etti, ben de Orhan Pamuk, Can Dündar'ı haberdar ettim. Bir şekilde Mehmet Bekaroğlu da katıldı. İş iyice büyüdü. Günlük gazetelerin ve televizyonların ilgisi ölüm oruçlarına yoğunlaştı. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün izin vermesiyle Bayrampaşa Ceza ve Tutukevi'ne girdik. Tutukluların temsilcileriyle görüşmeye başladık. Onların önerilerini dinliyor, tartışıyor ve ardından Adalet Bakanı'na iletiyor, bir çözüm arıyorduk.

Haberin Devamı

ANLAŞMA SAĞLANAMADI AKŞAM DAĞILDIK