Enflasyonun Gizli Motoru

Kıymetli Dostlarım , Türkiye'de uzun süredir tartışılan enflasyon olgusu, her yeni veriyle birlikte daha karmaşık bir hal alıyor. Özellikle 2025 yılının yaz aylarında gelen rakamlar, fiyat hareketlerinin mevsim normallerinden saparak tüketiciyi daha da zorladığını gösteriyor. Normal şartlarda yaz mevsimi, özellikle gıda tarafında rahatlama dönemi olarak bilinir. Taze meyve ve sebzenin bollaşması fiyatları aşağıya çeker, sofralarda nispeten nefes aldıran bir tablo oluşur. Ancak bu yıl yaşananlar tam tersine işaret ediyor: yaz ayında bile gıda fiyatları adeta alev aldı.

Mevsimsellikten arındırılmış fiyat verileri, tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Temel mallarda aylık artış yüzde 0,80 gibi görece düşük bir seviyeye yavaşlarken, gıdada artış yüzde 4,44'e fırladı. Bu artışın sürükleyici kalemi ise taze meyve ve sebzeler oldu. Sadece bu grupta görülen yükseliş yüzde 6,37 seviyesine ulaştı. Yani fiyatlar yazın ucuzlaması gerekirken tersine bir seyir izledi. Bu durum sadece vatandaşın cebini yakmakla kalmıyor, aynı zamanda enflasyonun yapısal kırılganlıklarını da açığa çıkarıyor.

Buradaki temel sorun, Türkiye'de enflasyonun sadece para politikasıyla yönetilemeyecek kadar karmaşık hale gelmiş olmasıdır. Enerji fiyatları, döviz kuru hareketleri ve maliyet baskıları bir yana, gıda fiyatları tek başına enflasyonun yönünü belirleyebilecek güce sahip. Çünkü gıda, hem enflasyon sepetinde yüksek ağırlığa sahip hem de doğrudan geniş halk kesimlerinin harcama kalemini etkiliyor. Dar gelirli kesimlerin bütçesinde gıdanın payı çok yüksek olduğundan, bu alandaki her artış hayat pahalılığını katmerli hissettiriyor.

Önümüzdeki 12 aya ilişkin enflasyon beklentisinin yüzde 32'ye yükselmiş olması, piyasanın da bu yapısal sorunları gördüğünü kanıtlıyor. Beklentilerdeki bozulma, en az mevcut fiyat artışları kadar tehlikeli. Çünkü ekonomik aktörler gelecekte enflasyonun düşeceğine inanmazsa, fiyatlama davranışları da buna göre şekillenir. Esnaf malını yüksek maliyetle yerine koyacağını düşündüğü için daha şimdiden zam yapar, işveren ücretleri baskılamaya yönelir, tüketici ise harcamalarını ertelemek yerine hızlandırır. Sonuçta enflasyon kendi kendini besleyen bir döngüye dönüşür.

Merkez Bankası'nın bu tablo karşısında nasıl hareket edeceği kritik önem taşıyor. Gıda fiyatlarındaki sert artışların "geçici" etkiler olarak görülmesi ihtimali yüksek. Nitekim politika yapıcılar, mevsimsel ve arz yönlü şokların geçiciliğini gerekçe göstererek faiz indirimine gidebilirler. Beklentiler, 250–300 baz puanlık bir indirim ihtimaline işaret ediyor. Ancak burada asıl mesele, böyle bir indirimin orta vadede enflasyon beklentilerini nasıl etkileyeceğidir. Eğer piyasa, Merkez Bankası'nın fiyat istikrarı konusundaki kararlılığına güven duymazsa, faiz indirimleri tam tersine enflasyonun daha da artacağı algısını güçlendirebilir.

Daha da önemlisi, resmi hedeflerin gerçekçilikten kopmaya başlamasıdır. Yıl sonu için belirlenen yüzde 24 enflasyon hedefi, son gelişmeler ışığında neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Gıda fiyatlarının kontrol altına alınamadığı, beklentilerin hızla bozulduğu bir ortamda bu tür iddialı hedefler, ekonomiye güven vermek yerine tam tersine güven kaybına yol açıyor. Çünkü hedefler, sadece rakamdan ibaret değildir; aynı zamanda piyasaya verilen bir söz, bir taahhüttür. Bu söz tutulmadığında, geleceğe dair tüm yönlendirmeler de inandırıcılığını yitirir.