Türkiye'de son yılların en çarpıcı ekonomik gerçeklerinden biri, enflasyon ile döviz kuru arasındaki makasın giderek açılması. Bu tablo artık sadece teknik bir veri değil, doğrudan milyonlarca çalışanın, esnafın ve hane halkının yaşam standardını belirleyen bir göstergedir.
Dolar artıyor ama enflasyon daha hızlı koşuyor
Orta Vadeli Program verilerine göre 2025 yılında ortalama dolar kuru 39,6 TL olacak. 2028'de ise 53,7 TL'ye çıkması bekleniyor. Yani önümüzdeki dört yılda dolar yüzde 36 civarında değerlenecek. Ancak aynı dönemde deflatör – yani ekonomideki genel fiyat artış göstergesi – yüzde 85 yükselecek. Grafiklere baktığımızda 2024'te eşit başlayan iki çizginin, birkaç yıl içinde giderek açıldığını görüyoruz.
Bu şu anlama geliyor: Türkiye'de fiyatlar, dövizden çok daha hızlı artıyor. Yani vatandaşın cebindeki TL yalnızca dolara karşı değil, kendi ülkesindeki mal ve hizmetlere karşı da eriyor. Bir başka ifadeyle, çalışanın maaşı dolar bazında da, alım gücü bazında da sürekli küçülüyor.
Giyim örneği: Resmi istatistiklerdeki anomali
Asıl çarpıcı örneklerden biri giyim sektöründe görülüyor. TÜFE'ye göre 2021-2023 arasında giyim fiyatları yüzde 22,5 artmış görünüyor. Ancak aynı dönemde özel nihai tüketim deflatörüne göre artış yüzde 62,8. Arada üç kata yakın fark var. Bu fark, sadece teknik bir hesaplama hatası değil; aslında fiyat istatistiklerinde oluşan büyük uçurumun işareti.
Vatandaş mağazaya girdiğinde fiyatların nasıl fırladığını görüyor. Ama resmi tüketici enflasyonu bu gerçeği tam yansıtmıyor. Deflatör gibi daha geniş kapsamlı göstergeler, aslında sokaktaki fiyat gerçeğini daha iyi ortaya koyuyor. Sorun artık halının altına süpürülemeyecek kadar büyük.
Çalışanın azalan payı
Türkiye'de 85 milyonluk nüfusun sadece 16 milyondan biraz fazlası maaşlı çalışıyor. Yani toplumun yüzde 19'u. Almanya'da bu oran yüzde 40. Barış Soydan'ın işaret ettiği gibi, çalışanların siyasette neden daha az ağırlığı olduğu da buradan anlaşılıyor. Çünkü geniş kitleler ya kayıt dışı çalışıyor ya da kendi hesabına ayakta kalmaya çalışıyor.
Bu düşük oran, ücretlilerin sorunlarını daha görünür kılmak yerine gölgede bırakıyor. Oysa ekonominin temel yükünü çekenler, maaşlı çalışanlar ve küçük esnaftır. Dolar-enflasyon makası açıldıkça ilk darbeyi de onlar alıyor.
Faiz, kur ve maaş gerçeği
Son yıllarda Türkiye'nin bütçesinde faiz ödemeleri rekor seviyeye çıktı. 2025'in ilk aylarında yalnızca faize ödenen para, eğitim ve sağlığa ayrılan bütçeyi aşmış durumda. Bu tablo, kamunun kaynakları nasıl kullandığını gözler önüne seriyor.
Bir yanda yüksek faiz ödemeleriyle boğuşan devlet, diğer yanda sürekli eriyen maaşlarla ayakta kalmaya çalışan milyonlar… Doların artışı bile enflasyonu yakalayamazken, maaşlara yapılan zamlar ise bu iki göstergenin çok gerisinde kalıyor. Çalışan için bu kısır döngüden çıkış görünmüyor.
Gerçek hayattaki yansıma
Grafikler bize soğuk rakamları gösteriyor ama onların ardında çok somut bir hikâye var:
• Markete giden emekli aynı sepeti doldurmak için geçen yıla göre iki kat fazla ödüyor.
• Orta gelirli bir aile çocuğuna mont alırken fiyat etiketini görünce şaşkına dönüyor.