Teoman'dan 'Varoluşçuluk 101'

Kuliste sahneye çıkmasına yarım saat kala Funda Sanlıman'a "Bu son gösteri mi Funda" diye soruyor Teoman.

"Hayır" diyor Funda, "devamı olacak."
21 Şubat'ta Ankara Congresium var mesela.
Aynı birazdan anlatacakları gibi bir ruh hali içinde Teoman, istemekle istememek arasında gidip geliyor, hem keyif alıyor hem sıkılıyor, "bu son, bırakıyorum" dese bile yine yapacağını biliyor.
Ama dediği bir şey var ki bence de çok doğru: "Bu gösteri yani Varoluşçuluk 101, konser yapmaktan çok daha zor, ciddi konsantrasyon gerektiriyor".
Zorlu sahnesinde bütün koltuklar dolmuş, herkes Teoman'ı bekliyor, birazdan neler olacağını merak ediyor.
Bundan sonrası için spoiler uyarısı yapmak zorundayım, sonra söylemedi olmasın.
15 dakikalık video gösterisinde Teoman'ın hayatı röportajlar üzerinden özet geçiliyor.
Sıkı bir Teoman hayranıysanız, zaten çoğu da bildiğiniz sahneler.
Video bitip salonun ışıkları alındığında Teoman'la birlikte hayatı, varoloşu, işi, gücü, boşluğu, hazzı, sıkıntıyı, gençliği, yaş almayı, dünyanın tatlarını, anlamsızlıklarını, yani aslında her şeyi sorgulayacağınız bir yolculuğa çıkıyorsunuz.
Bu bir stand-up değil aslında.
Bu bir hayatın dipnotları.
Araya serpiştirilmiş cümleler, sorular, cevaplar, Teoman'dan, filozoflardan, yazarlardan fikirler, bilerek tamamlanmamış düşünceler.
Düşünüyor, hüzünleniyor ve arada da keyifleniyor izleyenler.
Özellikle Teoman'ın annnesiyle, Şaziment annemizle olan tatlı anıları iyi geliyor hepimize.
Boğaziçi Üniversitesi'nde 2 yıl Matematik okuduktan sonra sayısaldan sıkılıp tekrar sınava giren ve bu kez kendi yolculuğuna çok daha katkı sağladığına emin olduğum Boğaziçi Sosyoloji'yi kazanan ve bitiren donanımlı bir adam var karşımızda.
Manzarada, çimlerin üzerinde felsefe yapan, bol kitap okuyan, okulun müzik mabedi Taş Oda'da ise müzik yapan, solisti olduğu Mirage ile ilk hayranlarını oluşturan, hepimizin sevgilisi olan uzun saçlı, yırtık kotlu, küpeli yakışıklı.
Bir yandan da bu gösteri, onun yıllar içinde nasıl bir karaktere evrildiğinin belgesi.
Gençliğindeki o deli dolu, asi halinden daha kabullenen, kendisiyle, hayatla dalga geçmekten zevk alan, melankolik bir bilgelik haline evrilen bir rock yıldızı.
'Yaşlandıkça fiziksel olmayan şeylerden de haz almayı öğrendim. Ağaçları seyretmekten zevk alıyorum' durumunu yaşamayanımız var mı