Hani özellikle bu son zamanlarda kedilere de takanlar, onları istemeyenler, çok görenler oluyor ya...
Bazı gerçekleri hatırlatmanın tam zamanı diye düşünüyorum.
Yüzyıllara yayılan dostluğu, etle tırnak olmayı, ayrılmazlığı, yol arkadaşlığını anlatmanın vakti.
Evet, kediler ve biz.
Kediler ve şehirlerimiz.
Kediler ve İstanbul.
İstanbul yalnızca boğazıyla, tarihi yarımadasıyla, camileriyle ya da saraylarıyla anılmaz.
Bu şehri şehir yapan, kaldırımlarına, sokaklarına, vapurlarına, kahvelerine ruh veren sessiz bir halk daha var: Kediler.
Yüzyıllardır burada bizimleler... Biz değiştik, yönetimler değişti, imparatorluklar yıkıldı, kültür dönüşümleri yaşandı ama kediler bu şehrin hafızasında hep aynı sevgiyle yer aldı.
İstanbul sokaklarının bekçileri oldu; kimi Galata Kulesi'nin eteklerinde mırıldandı, kimi vapurda yolcu oldu, kimi metroda turnike başında nöbet tuttu.
Kediler sayesinde turistler bu şehri daha sıcak buluyor.
Filmlere, belgesellere, kitaplara konu oluyor, İstanbul'un kültürel kimliği daha duygusal, daha insani algılanıyor.
TEMİZLİK KEDİLERDEN SORULUR
Peki bu hayvanlar bize yalnızca sevimlilikleriyle mi dokunuyor
Aslında düşündüğümüzden çok daha fazla fayda sağlıyorlar.
Kedilerin yüzyıllardır şehirlerde bulunmasının en temel faydalarından biri çok basit ama hayati; haşere ve kemirgenlerle mücadele.
New York ve Londra sokaklarında farelerle yürümüş biri olarak farelerin sokakları basmamasının nedeninin kedilerimiz olduğunu söyleyebilirim.
İstanbul gibi liman geçmişi olan şehirlerde fareler tarih boyunca salgınlara kapı aralamış hastalık taşıyıcılarıydı.
Kediler ise doğal avcı içgüdüleriyle bu zinciri kırdı.
Ne belediyeler vardı, ne ilaçlama... Ama kediler vardı, bu şehir ayakta kalıyordu.
Bugün bile restoranların, balıkçıların, mahalle fırınlarının kedileri boşuna değildir; hem temizlik hem denge unsuru onlar.

16