Oyunculuk ve şarkıcılık kariyerini bir kenara bırakıp kendini hayvan haklarına adayan bir efsane geçti bu dünyadan.
Brigitte Bardot 91 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Bardot için "Yüzyılın efsanesi" ifadesini kullanarak, onun filmleri, sesi, ihtişamı ve hayvanlara duyduğu tutkunun "özgür bir yaşamı" simgelediğini söyledi. Ölüm haberi, Saint-Tropez'deki evi La Madrague'da Bardot'nun kurucusu olduğu vakıf tarafından duyuruldu.
Peki efsane yıldızın kariyerini bırakıp kendini hayvan haklarına adaması nasıl olmuştu
Her şey bir keçiyle başladı desem...
Bazen büyük değişimler tek bir hayvanın gözlerinin içinde başlar.
İşte Bardot'nunki böyle bir hikâye.
Önce kendisinin kariyerine bir göz atalım.
1956'da "Ve Tanrı Kadını Yarattı" ile ortaya çıktığında Bardot, yalnızca bir sinema yıldızı değildi. Dönemin erkek bakışını kışkırtan, kadın özgürlüğünü ise sahneye koyan bir figürdü. "Fransa'nın seksi kadını" olarak anıldı ama aslında Bardot, bedenini bir meydan okuma alanına dönüştürmüştü.
Simone de Beauvoir'ın onun hakkında yazması boşuna değildi; Bardot, entelektüellerin bile görmezden gelemeyeceği bir kültürel kırılmaydı. Sonra sahneden indi. Şöhretin zirvesindeyken, herkes daha fazlasını beklerken, o sinemayı bıraktı. Bugünün "asla yapmam" denilen şeylerinden birini yaptı Bardot: Gücü varken çekildi. Alkışı geride bıraktı.
Ve hayatını hayvanlara adadı.
Bu noktada Bardot başka bir yere evrildi.
Kürk karşıtı eylemler, fok avlarına karşı protestolar, dünyadaki liderlere yazılmış sert mektuplar... Hayvan hakları denince Avrupa'da ilk akla gelen isimlerden biri oldu.
Şimdi gelelim keçiye...
Bardot'nun hayatında her şeyi değiştiren an, sanıldığı gibi kırmızı halılarda ya da büyük protestolarda değil, bir film setinin arka planında yaşandı. 1973'te, son uzun metraj filmi olacak "The Edifying and Joyous Story of Colinot"yu çekerken.
Sette bir figüranın yanında küçük bir keçi vardı. Keçinin sahibi çekimin hızlıca yapılmasını, keçiyi kesime götürmek için beklediğini söyledi.
Keçi, çekimden sonra mangalda pişirilecekti. Sinema tarihinde sayısız ölüm sahnesi oynamış bir kadın için bu, bir senaryo detayı değildi. Gerçekti. Ve Bardot için kabul edilemezdi.
Keçiyi oracıkta satın aldı ve otel odasına götürdü. Ama aslında o gün satın aldığı şey bir hayvan değil, kendi geleceğiydi.
Bardot daha sonra bu anın, onu oyunculuktan hayvan hakları mücadelesine yönelten kırılma noktası olduğunu söyledi.
1994'te The New York Times'a verdiği röportajda şu cümleyi kurdu: "Hayvanları her zaman seviyordum. Ama film yaparken şunu fark ettim: Hayvanları sevmekle onlar için savaşmak arasında büyük bir fark var. Ve ben savaşmaya zaman bulamıyordum. Bu yüzden sinemayı bıraktım."
Bu cümle, Bardot'nun hayatını özetleyen belki de en net itiraf. 1973'te sinemayı bıraktığında 39 yaşındaydı. Daha oynayacağı onlarca film, alacağı ödüller, çıkacağı kırmızı halılar vardı. Ama o, Saint-Tropez'ye çekildi. Akdeniz kıyısındaki iki evinden biri, kendi şarkısıyla efsaneleşmişti: La Madrague.
Ve Bardot, o evden dünyaya hayvanlar için seslenmeye başladı. Bu, tam zamanlı bir hayat tercihiydi. Sinemayı bırakmasının nedeni politik değildi, ideolojik hiç değildi.

16