Geçen hafta bu köşede okuduğunuz"Çocuklarınızın fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmayın çünkü..."başlıklı yazıma çok büyük teveccüh gösterdiniz. Sağ olun. Öyleyse devam, çocuklarla sınırlı kalmasın.
Evimizde mutlu bir anımızda, eşimizle keyifli bir anımızda, işte başarılı bir iş yaptığımızda elimiz telefona gidiyor. Gitsin, o anı kaydetmekte zarar yok. Hatta yıllar sonra açıp baktığınızda içinizi ısıtacak bir hatıra biriktirmiş oluyorsunuz. Ama sonra ne oluyorsa oluyor; bu anı sadece arşivlemekle yetinmeyip paylaşma ihtiyacı hissediyoruz. İşte o paylaşımın psikolojik arka planı ve sonuçları:1. Mutluluğu dışarıya bağımlı kılmakİçten gelen sevinç, aile içinde yaşanan huzur, aslında başlı başına yeterlidir. Fakat bu anı sosyal medyada paylaştığınızda, artık kendi duygunuzun dışında başkalarının beğenisine muhtaç hâle geliyorsunuz. Kaç like geldi Kim yorum yaptı Kim görmedi Bu sorular mutluluğun saf hâlini gölgelemeye başlıyor.
2. Gösteriş tuzağıİstemeseniz de sosyal medyada paylaşılan her mutluluk, bir "vitrin" etkisi yapar. "Bakın biz ne kadar mutluyuz" mesajı, çoğu zaman bilinç dışı da olsa diğerlerine verilen bir mesajdır. Ancak unutmayın, vitrinde duran şey gerçek değil, seçilmiş ve süslenmiş bir parçadır. Sürekli vitrine oynayan hayatlar, gerçek mutluluğun tadını kaçırır.
3. Kıyas kültürünü beslemekSizin paylaştığınız aile fotoğrafını gören bir başkası kendi hayatını kıyaslamaya başlıyor: "Onların evi daha güzel, eşi daha ilgili, işi daha başarılı…" Belki sizin için basit bir kare olan paylaşım, başkasında kıskançlık, yetersizlik ve huzursuzluk duyguları uyandırıyor. Ve bu döngü sizi de içine çekiyor; siz de başkalarının paylaşımlarıyla kendinizi ölçmeye başlıyorsunuz.
4. Nazar ve haset riskiKültürümüzde "nazar" kavramı boşuna oluşmuş değil. İster manevi boyutuyla inanın, ister psikolojik boyutuyla değerlendirin; başkalarının içten içe duyduğu kıskançlık, ilişkilerinize olumsuz yansıyabilir. Paylaştığınız her mutlu an, birilerinin gözünde "fazla iyi" görünebilir.
5. Mahremiyetin aşınmasıMutluluk da mahremiyetin bir parçasıdır. Eşinizle bir kahve masasındaki samimi bir gülümseme, çocuğunuzla salondaki oyun keyfi veya iş yerinizdeki gurur dolu bir an… Bunlar aslında en değerli "özel alan" kayıtlarıdır. Sosyal medyaya düştüğünde bu mahremiyet aşınır; ileride keşke paylaşmasaydım diyeceğiniz bir noktaya gelebilir.
6. Anı yaşamaktan kopmakFotoğrafı çektiniz, bir de paylaşmak için filtrelediniz, yazı yazdınız, kimler beğendi diye kontrol ettiniz… Peki o anda gerçekten yaşadığınız mutluluğu ne kadar hissettiniz Aslında paylaşım, anın tadını çalmaya başlıyor. Oysa o an, sadece size ve ailenize ait olmalıydı.
7. İş hayatında yanlış algılarBaşarılarınızı paylaşmak güzel görünebilir. Ancak bazen bu, ekibiniz veya çevrenizde "gösteriş" ya da "övgü avcılığı" olarak algılanabilir. Ayrıca işteki başarıların her detayı kamuya açık olmak zorunda değil. Bazen sessizce çalışmak, sonucunu işin kendisinin göstermesi daha değerlidir.
8. İlişkilerde beklenti baskısıSosyal medyada sürekli mutlu çiftler, harika evler, başarılı işler paylaştığınızda çevrenizde sizden hep "mükemmel" olmanız beklenir. Oysa hayat inişli çıkışlıdır. Bu beklenti baskısı, ilişkinizi de işinizi de yorabilir.