Doğmazdı kalbe iman, inmezdi arza Kur'an, Meçhul olurdu esmâ, Levlâke yâ Muhammed!
Âlemin zulümat ile dolduğu, ahir zamanın fitne ateşinin Cahiliyye Dönemi'yle yarıştığı böyle bir zamanda, ya Resulallah, kalbimize, hanelerimize, yurdumuza ve yuvalarımıza nurunla doğ!
Mevlid-i Nebi, sadece mevlidlerin okutulduğu ve birtakım mesajlarla geçiştirilecek bir gün değildir. Mevlid-i Nebi, Asr-ı Saadet'in nur ikliminin kararan gönüllere doğarak karanlıkları aydınlığa çevirmesidir. Asıl olan, bugünü "Kutlu Doğum mesajları hazırlama" günü olarak algılamak değil, bugünün verdiği mesajları anlamaktır.
Öncelikle, O'nun getirdiği mesajları güzel bir üslupla insanlar arasında yaymak için gayret etmek gerekir. Nitekim Peygamber Efendimiz bize bunu şöyle tavsiye etmektedir: "Benden bir ayet bile olsa insanlara ulaştırınız." (Buhârî)
Resulullah'ı ve Kur'an'ı çözüm kaynağı kabul etmedikçe, ne kadar şatafatlı mevlid programları icra edilirse edilsin, faydadan hâlî olmasa da istenen amaca hizmet etmeyecektir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Bir şey hakkında aranızda anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a ve Resulü'ne götürün..." (Nisâ, 59). Yani, Kitab'a ve Sünnet'e müracaat edin. Fakat ne yazık ki insanların büyük bir kısmının, anlaşmazlığa düştüğünde nefsinin emrettiği kötülüklere, heva ve hevesine yahut insanların görüş ve zevklerine göre hareket ettiği görülmektedir.
Mevlid-i Nebi, ümmet için bir diriliş planlaması olmalı; ihya ve inşa için bir bereket günü olarak görülmelidir. "Ey iman edenler! Sizi diriltecek şeylere çağırdıkları zaman, Allah ve Resulü'ne icabet edin." (Enfâl, 24). Peygamber Efendimizin sahabeyi Allah yoluna davet ettiğindeki o icabeti ve teslimiyeti bir görebilsek, hayran olmamak mümkün değildir.
Mevlid-i Nebi'yi idrak ettiğimiz bugün de en önemli vazifelerimizden biri de doğumu ile âlemleri nurlandıran Peygamberimizi müdafaa görevimizi unutmamaktır. Peygamberimizin sünnetlerini bozmaya ve hadislerini yok saymaya çalışanlara karşı onurlu bir mücadele vermek, üzerimize düşen bir vazifedir.
Ne gariptir ki, insanların bir kısmına meşrebi, nesebi veya kabilesi hakkında dil uzatılsa çok sinirlenir ve hemen savunmaya geçer. Fakat Peygamberimiz veya O'nun vahiy mahsulü olan sünnetleri hakkında konuşanlara karşı hiçbir müdafaada bulunmaz ve mücadele etmez. Şüphe yok ki bu durum, Peygamberimize olan muhabbetin sadece dilde kalmasındandır.