Güçler Mücadelesi ve Halkın Gücü

Türk toplumsal ve siyasal yaşamında çok önemli gelişmeler oldu, ülkemizde sosyolojik anlamda bir güç mücadelesi yaşanıyor. Bu güç mücadelesinin bir tarafında, başında Erdoğan'ın bulunduğu AKP siyasal iktidarı diğer yanda başta CHP olmak üzere muhalefet partileri vardır. Bu mücadeleye son aşamada halk gücü girdi ve şu aşamada halk gücü mücadeleyi önemli ölçüde kazanmış bulunuyor.

Bu sosyolojik ve siyasal olayı kısaca çözümleyelim.

Erdoğan yapılacak cumhurbaşkanı seçimlerinde karşısında kazanacak bir aday istemiyor. Bu nedenle Ekrem İmamoğlu'nu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ı da istemiyor. Önce bu adaylar arasında çelişkiler yaratarak CHP'yi zayıflatma politikası güdüldü. Ancak iki aday, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in başkanlığında bir araya gelerek bu sıkıntıyı denklem dışı bıraktı.

Ardından CHP, cumhurbaşkanı adayını üyelerin katılımıyla yapılacak önseçimle saptamaya karar verdi.

İBB Başkanı İmamoğlu, hızlı bir seçim kampanyasına girdi. Dinamik kampanyaya, gerek CHP tabanı gerekse genç seçmenler çok büyük ilgi gösterdiler.

AKP iktidarı tüm Anadolu'da gelişen bu dinamik hareketi durdurmak amacıyla öteden beri üzerinde çalıştıkları İmamoğlu hakkında bir demet iddia öne sürmeye başladı.

Öncelikle İmamoğlu'nun 30 yıl önce aldığı diploması, hukuk dışı yöntemlerle iptal edildi. Böylelikle İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığına engel kondu.

Ardından 19 Mart Çarşamba günü sabaha karşı İmamoğlu bir kaçakçı ya da mafya liderine uygulanan usullerle 100 polis tarafından evinden alınarak polis nezaretine götürüldü. Polis gözleminde üç gün tutularak kendisine manevi baskı uygulandıktan sonra saatlerce süren sorgulamalar yapıldı.

Bir yandan terör örgütüne yardım etmek amacıyla örgüt kurup onun liderliğini yürütmekle itham edilen İmamoğlu için öte yandan da ihalelere fesat karıştırmak ve yolsuzluk iddiaları ileriye sürülüyordu.

Bunlar kamuoyuna ve yandaş basına servis edilirken aynı gün İstanbul Valiliği, 19 Mart'tan başlayarak İstanbul'da tüm toplantıları yasakladı, ana yolları ve bazı metroları kapattı. Vatandaşların ulaşım, söz ve iletişim hakları ellerinden alındı.

Gerek İmamoğlu'na karşı girişilen hareketler gerekse halkın temel haklarına konan yasaklar, 20 yıldır izlenen politikalar ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle halk harekete geçti. Özellikle İstanbul Üniversitesi öğrencileri halkın bu hareketine etkin destek verdi. Bu gençlik hareketi diğer üniversitelere de yayıldı.

19 Mart'tan itibaren halk on binler, yüz binler ölçeğinde hukuksuzluğa tepki göstermek için sahaya indi. Ana yolların kapanması, metroların yasaklanmasına karşın yüz binler her gece Saraçhane'de belediye binasının önünde gösterilerini sürdürdüler. Geçen çarşambadan itibaren süren bu halk hareketine milyonlar katıldı. Sadece İstanbul Saraçhane'de değil, halk hareketi tüm Anadolu'ya yayılmış bulunuyor.

Yasaklara rağmen halk milli irade gücünü gösteriyordu. Çağlayan Adliyesi'nde beklenen kararlar birer birer ortaya çıktı. İktidarın İmamoğlu'nu terör örgütü başı olarak niteleyip Silivri'ye gönderme ve ardından İBB'ye kayyum atama hedefi son aşamada "akamete uğradı". İmamoğlu sadece sözde yolsuzluk dosyaları nedeniyle tutuklandı.

Bir yandan Öcalan ile görüşmeler yapılırken hatta Meclis'e davet edilip konuşma yapması istenirken İmamoğlu'nun terör örgütü lideri olarak itham edilmesi hem inandırıcı değil hem de hukuksuzdur. Bu nedenle örgüt iddiasının geçersizliğine karar verildi.

Aslında bunu sağlayan geçen çarşambadan itibaren halkın gösterdiği tepkidir. Güç mücadelesini halk kazanmış olmaktadır. Halkın gücü iktidarın planlarını tersyüz etmiştir.

Siyasal iktidar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atama kararından vazgeçiyordu ama önemli bir kale olan Şişli Belediyesi'ne kayyum atıyordu.