İyimserlerimiz ne kadar olumlu değerlendirmeler yaparlarsa yapsınlar, gerçek artık görmek istemeyenlerin de gözüne batıyor: "Türkiye'de en ağır yaralı olan şey, yargıdır."
Bu sadece benim gözlemime dayalı bir ifade değil.
Uluslararası araştırmalar ve istatistikler de bunu saklamıyor.
Dahası var: Türkiye'de yargı sisteminin gerektiği gibi çalışmıyor olması, Avrupa Birliği ile "kurucularından biri olmakla övündüğümüz" Avrupa Konseyi'nin de bir süredir üzerine eğildikleri bir sorundur. O nedenle bu iki uluslararası kuruluş bir süredir Türkiye'de yüksek dereceli yargıçların katıldığı toplantılar düzenliyor. Mahkemelerimizde yargılandığı halde haksız ve adaletsiz bir hükümle mağdur edildiğinden şikâyetçi olanların Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından "haklı bulunmaları halinde" mağduriyetlerinin nasıl giderileceği konuşuluyor. Türkiye'de yedi büyükşehirde bu tip yedi ayrı toplantı yapılmış. Geçenlerde Diyarbakır'da yapılan toplantıda konuşan Yargıtay Birinci Başkanı Ömer Kerkez, hem uluslararası temsilciler ve hem de Türk yargı sisteminin en üst düzey mensupları huzurunda "Bireysel başvuru sonucu verilen ihlal kararlarının gereğinin yerine getirilmesinin" ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasının gerçekten çok önemli bir husus olduğuna vurgu yapmış. "İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasının, ihlal kararının kendisinden daha önemli olduğuna" dikkat çekmiş. "ünkü ihlalin sonuçlarının giderilmesi mümkün olmazsa, ihlal kararının bir anlamda havada kalması ve uygulanmaması söz konusu olur" demiş.
Kerkez'in bu sözleri hem bir süre önce Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) "hak ihlali" kararını dinlemeyen Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi üyelerine hem de aynı görüşü destekleyen İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki yargıçlara yönelik bir uyarı niteliğindeydi.
Ama Ömer Kerkez'in uyarıları bir işe yaramamış olmalı ki 18 yıl hapse mahkûm Gezi davası sanığı şehir plancısı Tayfun Kahraman hakkında Anayasa Mahkemesi'nce

5