Bir CHP klâsiği ve tipik örneği!
Serde Mülkiyelilik var. Sadece bu nedenle bile ihtiyatlı bir dil kullanmaya gayret ederek yazacağım. İlk hamle ondan geldi. Sosyal medya üzerinden aklınca teşhir faaliyetine soyundu. Hangi tarihe ait olduğunu şu an hatırlamadığım bir fotoğrafı bulmuş. Kimdir, nedir diye araştırma gereği duymamış. CHP'deki genel akıma kendini kaptırmış. Ön yargısıyla güya sonuca varmış! Aralarında benim de bulunduğum gazetecileri hedef göstermiş. Bunu da kurnazca kurgulamış! Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bir yurtdışı gezisinden dönerken uçakta gerçekleşen röportajın fotoğrafını almış, "Şahsının gazetecileri" diye bir sıfat takmış. Sonra, CHP'nin Yozgat mitingini izleyen gazeteci emekçilerin kamyonet kasasında çekilmiş fotoğrafını paylaşımına eklemiş, "Halkının gazetecisi" demiş! Ne imiş "çok etkileşim" almış. Aklınca "zafer kazandığı!" hissine kapılmış.
Mesaj yazdım. "Beni ne kadar tanıyorsunuz da hakkımda hüküm veriyorsunuz" diye sordum. "Sizi, Cumhurbaşkanının sadece uçağında görüyorum, zaman zaman tv programlarındaki görüşlerinizden iyi tanıyorum" şeklinde -bence pişkin- cevap vermiş. Yetmemiş bir de bana, "tarafsız gazetecilik ders notu" yazmış!
Neden Çünkü CHP'nin mitinglerini izlememiş, yazmamışım. Yani, CHP'ye müzahir olursanız, partinin eskiden beri angaje ettiği bu akademisyen, şimdilerde taze genel başkan yardımcısı, Mülkiye hocası edasıyla sınıfı geçmemizi sağlayacak!
Dedim ki "Hocam, benim bir tarafım, dünya görüşüm var!" Ona göre, "objektiflik ne ise" işte o gerekli imiş. Bu derece ahkâm kesme yetkisini izah ederken, "Ben siyasetçiyim, tarafsız olmam gerekmez" mealinde bir gerekçenin arkasına saklanmış.
"Buyurun yüz yüze görüşelim. Bir çayımı için. Belki anlaşamamakta anlaşırız" teklifime ise henüz cevap vermiş değil. "Halkın" dediği gazetecileri kamyonet kasasında haber izletecek durumda bırakan partisi, yerel muhabirler için asgari insani şartları hazırlamaması bir yana, onlardan birini bile tanımaz, ne mücadele verdiğini bilmez!
Bizlerin, stajyerlikten itibaren medya düzenindeki o eski kalıpların arasında ezilerek ama dik durarak, ne bedeller ödeyerek bugünlere ulaştığımızı asla bilemez. Bilmesi gerekmezse de merak da etmez! Nasıl yaşadığımız konusunda asgari fikri yoktur, ihtiyaç da duymaz. Adeta iman ettiği sabit fikirleri ve sembolizmi bu gibilere yeter de artar bile!
İlk ateş ondan geldiği, birebir konuşmaya açık olmadığı için bize de iki satır yazma hakkı doğdu. Akademik tarafına, gettosunda medeni olarak anlatılan insani ilişkilerine -şimdilik- diyeceğim bir şek yok.