Bayram... Gençler... Araştırılması gerekenler!
Yarın Bayram. Bayramlar; barışın, huzurun, buluşmanın, paylaşmanın günü. Şimdi, "Nerede o eski bayramlar" nostaljisi yapacak değiliz. Zamanın ruhu, toplumdaki değişim, hayatın hızlı akışı Bayramları idrak biçimini de değiştirdi. Hele ki Bayram ile birleşen uzun tatiller oldu mu, büyükşehirlerden Anadolu'ya, daha çok sahil beldelerine kitlesel göçlerin yaşanması artık olağan hale geldi. Bayram kutlamaları ise birkaç klişe mesaja, çoğu kez kısa telefon konuşmalarına sıkıştırılır oldu. Aile büyüklerindeki beklenti, kalabalık bayram sofraları olsa da onlar da güncel gerçekler karşısında sessiz kalmaya başladı.
Bütün bunlara -mecburen- kabul! Ama hiç olmazsa şu üç önemli geleneği yaşatmalıyız:
1- Çocukları sevindirmek, harçlık vermek, öksüz-yetimlerin başını okşamak, yıllarca unutamayacakları anılar oluşturmak.
2- Aile büyüklerini ve elbette huzur evlerini, hastaneleri ziyaret etmek. Tanıdık olmalarına da gerek yok. Yaşlıların elini öpmek, hatıralarını dinlemek ve dualarını almak çok kıymetli.
3- Kabristanlara gitmek. Ebedi âleme irtihal eden yakınlara ve mezarlık arkadaşlarına bir Fatiha okumak. Bu dünyanın geçiciliği unutmamak.
Buradan konuyu, gençlere bağlamak istiyorum. Özellikle, sorumsuz siyasetçiler tarafından gençlik enerjileri istismar edilen, şimdi gözaltında tutulanlara dair bir iki kelâm etmek istiyorum. Saraçhane'de toplanmaları istenen, ateşli konuşmalarla duyguları ve öfkeleri kabartılan bu gençlerin hemen hepsi 2000 yılından sonra doğdu. Onların çoğunluğu, yokluk bilmedi, hakiki manada zorluk görmedi. Adeta pamuklara sarılarak büyütüldüler. Sosyal medya ile dünyayı okumaya, çevre oluşturmaya çalıştılar. Aile ortamından uzaklaştıkça, üniversite ortamına girdikçe farklı insanlarla, birbirine zıt fikirlerle karşılaştılar. Muhalif olmayı ise kişiliğin ispatı olarak gördüler. İç dünyalarında kopan fırtınaları yatıştıracak, umut ve istikamet verecek rol modeller bulmakta güçlük çektiler. Gelecek kaygısını aşamadılar. Kestirme yoldan ilerleyenleri gördükçe kendilerini yetersiz, hatta ailelerine karşı mahcup hissettiler. Aynı hisleri paylaşan gruplarla vakit geçirmeye başladılar. 140 karakterle meramını anlatan, ülkede ve dünyada olup bitenleri sosyal ağlardaki paydaşlarından öğrenip, peşinen kabul eden prototiplere bile dönüştüler. Elbette bir genelleme yapıyor değilim. Sadece, milenyum doğumlu gençlerin