Tüm Batıcıları sahneye alalım

Kendilerini sol, sol-liberal, sosyalist, liberal, sosyal-demokrat, Kemalist vs. nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar... En saçma sapan, en önemsiz hadiselerde bile Türk demokrasisi ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında otoriterlik retoriği oluşturan akademisyen, entelektüel, yazar sıfatlı kişilerin FETÖ'cüler 15 Temmuz'da darbe girişimi düzenlerken nasıl darbeye karşı sus-pus olduklarını ve hatta darbeye argüman üretmeye çalıştıklarını hatırlıyoruz.

Üstelik istihbarat bağlantılı bazı 2. sınıf Batılı yazarların Türkiye'yi aşağılamak ve 15 Temmuz öncesinden başlayarak yaklaşan askeri müdahale girişimine önceden zemin oluşturmak üzere uydurduğu saçma sapan kavramları bizzat Türkiye'de papağan gibi tekrarlayanlara da uzun süre denk geldik.

Peki, nasıl kavramlar mı Biri "seçimli otoriterlik" diye saçmalarken bir diğeri 'rekabetçi otoriteryanizm" diye zırvalar... Bir diğeri ise "hibrit rejim" diye bir şey uydurur...

Düşünebiliyor musunuz bu oksimoron lafları sanki çok önemli kavramlarmış ve siyaset bilimi literatüründe çok önemli bir yeri varmış gibi üretenler bir süredir sus-pus haldeler.

ABD'nin, Fransa'nın, Almanya'nın üniversiteleri, sokakları İsrail'in yaptığı soykırıma karşı harekete geçti, üniversite kampüsleri öğrencilerin ve akademisyenlerin barışçıl eylemlerine sahne oluyor. Lakin bu barışçıl gösterilere bile tahammül göstermeyen, profesörleri ters kelepçe ile gözaltına alan, akademisyenleri, rektörleri işten atan, öğrencileri içeri atan İsrail yanlısı faşizm dalgası da her geçen gün tüm zorbalığıyla kendisini gösteriyor.

ABD'de Columbia Üniversitesi yönetimi İsrail'i protesto için çadır kuran öğrencilere çadırları terk etmezlerse dönem kayıtlarının silineceği ve sınıfta kalmış sayılacakları tehdidinde bulunuyor.

Yönetim, öğrencileri "hepinizi tek tek tespit ediyoruz" diyerek açıkça tehdit ediyor ve 80 öğrenciyi ilk anda okuldan uzaklaştırıyor. Bunu da yeterli görmeyen ABD'li senatörler rektörün istifasını istiyor.

Güney Florida Üniversitesi'nde İsrail'i destekleyen öğrencilere polis tarafından plastik mermilerle saldırılıyor.

Harvard Üniversitesi'nde hem rektör istifa ettiriliyor hem de İsrail'i protesto eden öğrencilerin ileride işe alınmaması çağrıları yapılıp fotoğrafları billboardlara koyularak hedef gösteriliyor.

Tüm bunlara sessiz kalanlar sadece Batı'nın medyası, popüler kültür figürleri, siyasetçileri değil.

Türkiye'nin yukarıda bahsedilen sıfatlarla kendilerini tanımlayan kerametleri kendilerinden menkul akademisyenleri de entelektüelleri de yazarları da ünlüleri de sessiz.

Türkiye'de yıllardır Boğaziçi Üniversitesi'nde bir rektör ataması mevzusu nedeniyle her gün ayakta bekleyen akademisyenlere kimsenin müdahale etmemesine rağmen kıyameti koparanların; Batı'nın üniversite kampüslerindeki barışçıl gösterilerde yaşanan polis şiddeti, baskı ve tahakküme dair tek kelime etmemesi çok dikkat çekiyor.