Bursa'nın Karacabey ilçesine bağlı Eskikaraağaç Köyü'nün bir anda tüm ülkenin nefesini tutarak takip ettiği bir gündem maddesi olmasını muhtemelen kimse tahmin etmezdi. Ulubat Gölü'nde balıkçılık yapan Adem Amca'ın sandalına tam 13 sene boyunca göç mevsimi bitip de dönen bir leylek konuyor, Adem Amca onu her sene bekliyor, geldiğinde de balıkla besliyordu. Leyleğin adını Yaren koymuştu. Bu ismi koyması da tesadüf değildi.
14 . senesinde de gelip gelmeyeceğini Adem Amca da tüm Türkiye de biraz merak biraz da kaygıyla beklemeye başlamıştı. Neticede az şey değildi, leylekler kıtalar aşıyor, Yaren bahar geldiğinde Afrika'dan Türkiye'ye dönüyordu. Neticede sanki her uzaklara giden döner miydi
Beklenen oldu, Yaren döndü... Sadece Adem Amca değil, herkes büyük bir sevinç yaşadı. Sevginin, özlemin, merhametin, kavuşmanın bu en yalın hali herkesi çok etkilemişti...
Bu kadar etkilemesinin çok önemli bir sebebi daha vardı. Bu duyguların artık yaşanamaz olması... Gidenin dönmemesi... Kalana güvenilememesi... Dosta, yarene kolay kolay arkanın dönülememesi...
Sosyal medyada karşıma çıkan yorumlardan birisi de şöyleydi: "İnsan olsaydı dönmezdi".
Peki, bu yaygın güvensizlik, ümitsizlik, mutsuzluk ve yalnızlık hali de neyin nesi
Bunun cevabını sosyolojide aramak gerekiyor. Modern sanayi toplumlarının yaşadığı aşırı bireyleşme süreçlerinin nasıl büyük travmalar yarattığını ilk olarak Durkheim anomi kavramıyla açıklıyor, artan intiharların başlıca sebebinin bu olduğunu düşünüyordu.
Kapitalist işgücü piyasasında yaşanan yoğun rekabet, bireysel performans üzerinden kendini toplumsal olarak gerçekleştirme, sürekli bir tüketim ve gösteriş üzerinden statü edinmeye çalışma ve aile, arkadaşlık, komşuluk gibi dayanışma ağlarının zayıflamasıyla sürekli bir yalnızlık ve güvensizlik duygusu oluştu.
Bauman'ın "akışkan modernite" kavramı etrafında tartıştığı derin aidiyetlerden yoksun, "kullan-at" mantığıyla bağ kurmaya çalışan, sözde bir bireysel özgürlük uğruna feda edilen derin, kadim bağlar... Bauman'ın dediği gibi modern insanın yalnızlığı özgürlüğünün bedelidir.
Bir yandan da sürekli dayatılan ama baş yastığa koyulduğunda yalnızlık duvarına toslandığında darmadağın olan bir "güçlü" ve "cool" görünme hali... Aslında kimsenin olmamasından kaynaklı bir modern yalnızlık hissi değil bu. Tam tersine "seçenek paradoksu" yaşatacak kadar kalabalıklarla çevrili bir yalnızlık... Bir yandan sürekli bir sahte gülümsemeyi maske olarak takmış "profesyonel" insanlar diğer yandan bir "beğen" tuşunun ucunda duran yüzlerce seçenek...