Üniversite öğrencileriyle, üniversiteden yeni mezun olmuş gençlerle ve her yaştan beyaz-yakalılarla konuştuğumda fark ettiğim bir durum var: Konu ne olursa olsun genelde Türkiye'ye dair her şeye büyük bir olumsuzluk atfeden, Türkiye'de olan her şey kötüymüş, iyi bir şey varsa da o ya tesadüfen oluşmuş veya Batılıları taklit neticesinde ortaya çıkmış gibi bir özgüvensizlik, öğrenilmiş çaresizlik hali...
Bu psikolojik deformasyon kuşkusuz tesadüfen oluşmadı. Hem yıllardır bu köşede ve televizyon programlarında tartıştığım hem de yakın zamanda meslektaşım Meryem Sarıköse ile birlikte yaptığımız son akademik çalışmamızda da ortaya koyduğumuz üzere Batı menşeili medyanın Türkiye uzantılarının ve Batı tarafından fonlanan (sözde) yerli dijital mecraların propagandaları neticesinde bu algılar önemli oranda oluştu.
Her metnin bir bağlamı, her söylemin bir öznelliği, her iletişim biçiminin de bir stratejisi ve amacı bulunur. Bu amaç ve strateji, söylemin bağlamı ve içeriği söz konusu konvansiyonel medya ve bilhassa da devletlerin medya organları olduğu zaman hem daha somutlaşmakta hem de stratejik ve söylemsel analizi daha da önem kazanmaktadır. Propaganda sivil mecralarda görülebilirken, devlet medya organlarının yayınları bu kimliği daha belirgin taşıdığından propagandanın amacı ile stratejisinin analizi ayrı bir önem kazanır. Batı'nın birçok bakımdan en güçlü devletlerinin medya kurumlarının bir araya gelip Türkiye'ye dönük ve Türkçe yayın yapan ortak platformlar oluşturmaları kuşkusuz dikkate değerdir.
Geçtimiz günlerde İlber Ortaylı Hoca'nın sözleri de bu konuyu tekrar gündeme getirdi. İlber Ortaylı şöyle diyordu: "Avrupa'ya giderim ve kurtulurum. Kurtulamazsın! Gençler o çok bilmedikleri dünyaya aşıklar, bu çok kötü. Dış örgütlerin çok büyük payı var. Türkiye'den nefret edilmesini teşvik ediyorlar. Sanal medyanın arkasında Alman istihbarat örgütleri var."
Yukarıda bahsettiğim akademik çalışmamızda burada Türk milletinin özgüvenine, ümidine, güven duygusuna stratejik ve sistematik bir saldırının bu tür propaganda makineleri ile yapıldığını verileriyle ortaya koymuştuk.
Bu noktada dünyada bazı kötülükler sadece Türkiye'de oluyormuş ve Türk milletinin bir kaderiymiş gibi anlatılıp Türkiye'nin kaçıp kurtulunması gereken bir yer olduğu algısı inşa ediliyor.
Geçmişten günümüze propaganda söylemlerine bakıldığında propagandanın başarısının gerçeklik algısı yaratabilmesiyle doğru orantılı ilerlediği görülmektedir. Gerçeklik algısı yaratmak için bazı olumsuzluklara atıf yapılarak bu olumsuzlukların üzerine inşa edilen manipülatif bir anlatının nihai bir amaca matuf olduğu görülür. Bu bakımdan hakkında olumsuz söylemin inşa edileceği ülkeye dair ortaya çıkan propaganda ve dezenformasyon süreçleri hedef ülkenin yaşadığı politik, toplumsal ve ekonomik süreçlerle doğrudan ilişkili olmak zorundadır. Nitekim üretilen içerikler de bu süreçlere adapte edilerek ve bu süreçlere dair bazı bilgileri kullanıp manipüle edilerek ortaya çıkmaktadır.

10