Terörün sonu

Son günlerde PKK'nın silah bırakması esasında devam eden sürece dair bir tartışma devam ediyor. Bu süreçte bilerek ya da bilmeyerek kamuoyunda muğlaklık yaratanların ortaya çıktığı da gözlere çarpıyor.

Türkiye'nin çok başarılı terörle mücadelesi neticesinde PKK, Türkiye içerisinde sıfır noktasına indirilmiş durumda. PKK'nın Irak'taki varlığı da Pençe-Kilit Operasyonları ile önemli oranda temizlenmiş ve sınırın uzağına itilmiş durumda. PKK'nın esas dikkate değer varlığı ise Suriye'de bulunuyor.

Suriye'deki PKKYPG yapılanmasına dönük Türkiye çok başarılı operasyonlar yaparak örgütün koridor planlarını çökertmiş durumda. Dahası Suriye Devrimi sürecinde ve bugün ortaya çıkan Yeni Suriye'de hem Türkiye belirleyici aktör hem de Yeni Suriye devlet egemenliğini ihlal eden, petrol bölgelerini işgal eden ve en önemlisi Esad Rejimi'nin organik unsuru olarak beslenip büyütülmüş PKK'ya karşı Yeni Suriye'nin tahammülü bulunmamakta. Çünkü Suriye'de PKK'ya bakanlar hem terörizmi görüyorlar hem de Esad Rejimi'nin işbirlikçisi bir terör örgütü olarak rejimin zulmünü hatırlıyorlar.

Üstelik İran ve Rusya da denklemden çıkmış ve onların PKK'yı korumaya dönük geçmiş tavırları artık denklem dışında kalmış durumda.

ABD'deki yeni Başkan Trump'ın da Suriye'yi umursamayacağını söyleyerek Suriye'den ABD'nin çekileceği ve PKK'ya eskisi kadar sahip çıkmayacağı imajını güçlü bir şekilde verdiği düşünüldüğünde PKK'nın sıkışmışlığı daha da somutlaşıyor. İşte bu nedenle PKK-YPG elebaşları Rusya'ya, İran'a ve İsrail'e yardım çağrıları yapıyor. Bu çağrılara etkili bir cevap gelmesi de mümkün görünmüyor.

Dahası PKK'nın işgal ettiği topraklarda (aynı Esad Rejimi gibi) bir toplumsal desteğe dayanmadan azınlık tahakkümü kurmak istiyor. PKK'nın toplumsal tabanının olmaması Suriye Kürtleri arasında bile geniş tabana sahip olmaması PKK'nın yumuşak karnını oluşturuyor.

İşte bu nedenlerle Türkiye'de bitirilen, Irak'ta geriletilen PKK bugün itibarıyla Suriye'de sıkışmış ve kuşatılmış durumda. Yıllarca işgal ettiği Tel Rıfat ve Münbiç'ten kaçıp gitmeleri de büyük bir yenilmişlik halini gösteriyor.

Neticede PKK'nın bu kadar sıkıştığı bir düzlemde yürütülen süreçte ya teröristbaşının çağrısıyla silah bırakıp örgüt lağvedilecek ya da hem Türkiye'nin hem de Yeni Suriye'nin mücadelesiyle toprağa ve tarihe gömülecek.

Sürecin esası buyken ve tek konu örgütün silah bırakıp kendini lağvetmesiyken son günlerde medyada şu veya bu niyetle sanki bir pazarlık ve müzakere süreci yürütülüyormuş gibi bir algı oluşturanlara denk geliniyor. Mesele sanki PKK'nın silah bırakmaya mecbur bırakılmasından ibaret değilmiş gibi konuyu sözde bir "Kürt sorunu" tanımlamasıyla anadilde eğitimden siyasal ve kültürel statü tartışmalarına veya anayasa değişikliğine getirmeye çalışanlar karşımıza çıkıyor. Bunların bir kısmı süreci muğlaklaştırarak bu tartışmalarla PKK'ya (sanki bir pazarlık varmış gibi) "öyle hemen silah bırakma" diyerek süreci sabote etmeye çalışıyor. Bir kısmı PKK bu kadar sıkışmışken sanki Türkiye PKK'yı ikna etmek zorundaymış ve zayıfmış gibi ve dolayısıyla da taviz vermek zorundaymış gibi bir dille konuşuyor. Bir kısmı da meselenin tavizsiz bir şekilde örgütün silah bırakması ve kendini lağvetmesi değilmiş gibi sanki bir siyasal ve kültürel statü müzakeresi varmış gibi milletimizin milliyetçi, vatansever fertlerini rahatsız edecek ve şüpheye düşürecek bir dil kullanıyor. Bunu yapanlar aynı zamanda da PKK'ya bir kamuoyu gücü de atfediyor veya destek vermeye çalışıyor. Bir kısmı da bu süreçte aktörleşmeye çalışıyor ve bu tartışmaları kasten uzatmaya çalışarak şahsi bir çıkar hesabı yapıyor.