Terör örgütünün partisi olur mu

Ülkemizde PKK'nın siyasi şubesi olarak işlev gören, terör örgütünün talimatlarıyla yönetilen, yöneticileri ve milletvekili adayları örgütün lider kadrosu tarafından belirlenen bir parti var. İsimleri değişse de terör örgütünün bu partisi hem terör örgütünün propaganda makinesi olarak saklamaya ihtiyaç bile duymadan çalışıyor hem de terör örgütüyle olan organik bağını gizlemiyor.

Dahası ele geçirdiği belediyelerde başkan adayları bizzat Kandil'den belirleniyor. Yetmiyor başlarına Kandil'den "eş başkan" sıfatıyla denetlemek üzere örgüt tarafından bir eleman atanıyor. Zira kendi belirledikleri başkana bile örgüt hiyerarşisi güvenmiyor.

İşte bu Kandil'den atanmış 'elemanlar'ın yönettiği belediyelerin imkanlarının nasıl PKK için seferber edildiği, iş makinelerinin terör faaliyetlerinde kullanıldığı, örgütten gelen listelerle nasıl PKK'lı teröristlerin ailelerinden kişilerin istihdam edildiğini bilmek gerekiyor.

Bu sözde partinin aynı zamanda terör örgütü PKK'nın insan kaynakları ofisi gibi çalışıp dağa çocukları götürüp teröristleştirdiğini de bölgede bu konuları araştırmış herkes biliyor. İşte bu yüzden Diyarbakır Anneleri başka hiçbir yerde değil o partinin Diyarbakır İl Başkanlığı önünde bekliyor. Anneler evlatlarının en son oraya girdiğini ve bir daha çıkmadığını söylüyor. Anneler mücadeleleriyle terör örgütünün partisine kepenk indirtmeye başaracak önemli bir kadın mücadelesine de imza atıyorlar.

Düşünebiliyor musunuz İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da DEAŞ'ın veya El Kaide'nin bir siyasi partisi olduğunu Meclis'te temsil edilip, kürsüden "Bin Ladin veya El Bağdadi'ye özgürlük" diye bağırıp çağırdıklarını Kazandıkları belediyelerdeki imkanları DEAŞ'ın bombalı saldırılarında kullandıklarını, DEAŞ'lı teröristlerin ailelerinden insanları işe aldıklarını DEAŞ'lı teröristlerle terör kamplarında fotoğraf çektirip, "El Bağdadi'ni heykelini dikeceğiz, heykelini" diye çığırdıklarını

Bunlar herhangi bir gelişmiş demokratik ve hukuk devletinde düşünülebilecek bir durum değildir. Avrupa Konseyi'nin bir danışma organı olan Venedik Komisyonu'nun siyasi partilerin kapatılmasıyla alakalı olarak ilan ettiği "Venedik Kriterleri"nde de bu konu açık olarak işlenmiş; şiddeti bir araç olarak kullanan partilerin kapatılmasının demokrasi ve hukukun kendisini koruması olarak değerlendirilmiştir.

İşte böyle bir durumda PKK'nın partisinin hukuken kapatılması gerektiği ortada. Bu partinin Hazine yardımını bile kesmeyen Anayasa Mahkemesi burada yalnızca gayri hukuki değil aynı zamanda da anti-demokratik bir tavır almaktadır.

Yalnız mesele sadece bu sözde partinin kapatılmasından ibaret değil. Medyamız da sürekli bu partinin açıklamalarını ciddiye alıp bu partinin propagandasına bilerek veya bilmeyerek alet olmakta. Bu partiyi sanki gerçekten bir partiymiş gibi tartışma programlarının gündemine sokmakta. Bu partiyle mücadele etmek için yapılacak en doğru şey yok saymak, gündem yapılacaksa bile gayrimeşru, sözde bir parti olarak gündem yapmaktır.