Tatilin sosyolojisi: Kaçışın imkansızlığı

Bugün bayramın son günü. Kimi bayramı bayram gibi yaşamaya, kimi de artık modern insan için bir rutine dönüştüğü üzere bu günleri fırsat bilerek gittikleri tatil yerlerinden dönmeye çabalıyor... Bayramın kültürel ve geleneksel olarak günümüzde ne kadar yaşanıp yaşanmadığı konusunu daha önce ele almıştım. Bugün "tatil" konusuna odaklanmak istiyorum.

Mesela, tatiller gerçekten de bizim için bir 'tatil' mi

Ya da şöyle soralım: Tatiller bizi gerçekten dinlendiriyor mu Tatiller gerçekten yaşadığımız bu hayatın yüklerinden, stresinden bir 'kaçış' olabiliyor mu

Tatil kavramı modern endüstriyel toplumlarda ortaya çıkmış bir kavram. Mesai haricindeki boş zamanın değerlendirilmesi, insanın zihnen ve bedenen tekrar üretmeye hazır geleceği varsayılan bir faaliyet alanı. Ama elbette bu "boş zaman" faaliyeti de modern tüketim toplumunun, kapitalizmin çarklarından sadece biri. Zira tüketim toplumu yalnızca ürünleri değil, deneyimleri de pazara dahil eder.

Tatil, bu bağlamda, deneyim olarak paketlenmiş, imajlaştırılmış ve metalaştırılmış bir üründür.

Tatillerin günümüzde bilhassa da beyaz yakalılar için bir kaçıştan çok bir vazifeye dönüştüğünü görüyoruz. Çünkü Debord'un ifadesiyle bir 'gösteri toplumu'nda yaşıyoruz ve tatile gitmek bir statü meselesine dönüşüyor. İnsanlar "bayramda tatile nereye gidiyorsun" sorularına yeterli "cool"lukta cevap vermek zorunda hissettiriliyor, yurtdışında bir yerin veya yurtiçinde popüler bir mekanın adını vermek mecburiyetinde bırakılıyorlar. Kulağa saçma gelse de durum bu.

Yani tatil bir özgürlük veya kaçış alanından daha çok bir vazifeye ve mecburiyete dönüşüyor. Üstelik tatil, yalnızca yaşanmakla kalmıyor; paylaşılması, beğenilmesi, kıskanılması ve takdir edilmesi gereken bir performans alanına dönüşüyor.. Bu durumda kişi, tatilde bile izleniyor ve "kendini en iyi biçimde sunmak" zorunda hissediyor.

Bu modern birey-merkezli hayat insanı yeterince rekabetçi, yeterince yalnız, yeterince güvensiz hissettirmiyormuş gibi kaçış olduğu varsayılan tatiller de bundan nasibini alıyor. Ama tatil bir kaçış olamıyor. Çünkü insan neticede aynı insan ve tüm o yüklerinden tebdil-i mekanla kurtulamıyor. Daha da önemlisi insan kendisinden kaçamıyor.

Kaçamadığı gibi "an"ı da kaçırıyor. Mekanı hissedemediği, anlayamadığı gibi anın da mekanın da en fazla bir "story"lik kıymeti oluyor. Neticede tatil artık yalnızca yaşanmıyor, paylaşılıyor.