Algı ile hakikatin arasındaki mesafenin giderek açıldığı, hakikatin önemsizleştirildiği, imajların, pozların ve propagandanın daha da etkili olduğu bir çağda yaşıyoruz. Devletleri, siyaseti, kurumları ve liderleri bırakın, sıradan bireylerin bile sahip olmadıkları özelliklere sahipmiş gibi yaptıkları, üretilmiş imajları yaşamaya çalıştıkları bir sosyal şizofreni çağındayız.
İşte bu çağın siyasal düzeninin de bu duruma ayak uydurması, siyasal alanın yeni iletişim dil ve araçlarını kullanıp o alanı boş bırakmaması elbette normal. Neticede bu pek yeni bir durum da değil; ilk çağlardan itibaren propaganda siyasetin çok önemli bir parçası. Zaten iletişim alanı siyasal güç mücadelelerinin hep önemli bir platformu olagelmiştir.
Son dönemde ideolojilerin, siyasal kimliklerin deforme olduğu, siyaseti ideolojik değil teknik bir alan olarak tanımlayan neoliberal siyasetin dünyaya hakim olmasıyla fikirlerden, ideolojik tutarlılıktan ve tarihsel kimliklerden soyutlanmış bir siyaset anlayışı dünyaya hakim oldu. Bilhassa sosyal medya çağının da etkisiyle hakim olan bu yeni siyaset türünde fikirler, davalar, doktrinler yerine imajlar, semboller ve PR çalışmaları egemen oldu. "Tarafsız, rozetsiz siyaset" gibi siyasetin doğasına aykırı kavramlar bu yeni siyaset düzeninin PR odaklı çalışmasının bir parçası haline geldi.
Bu yeni siyaset dilinin yeni iletişim mecralarının hakim olmasıyla profesyonel PR ajansları ve siyasal kampanya şirketleri siyasette ağırlıklarını arttırdılar. Bu da aslında yeni siyasal düzenin olmazsa olmaz parçası haline gelirken bu alanın da mı özelleştiği ve hatta iş yapılan siyasal kurumla veya liderle siyasal anlamda bir aidiyet bağı olmayan insanlar tarafından bile bu sektöre bağlı şirketlerin para karşılığı işler yaptığı görüldü.
Günümüz siyaseti için normal olan bu duruma Türk siyaseti de ayak uydurdu. Siyasal ajanslar kampanyalar ve önemli çalışmalar yürüttü. Mesela AK Parti'nin seçim başarılarında bunların etkileri de görüldü.
Lakin günümüzde bu durum şirazesinden çıkmış gibi görünüyor. Partisi, siyasal aidiyeti ve kimliği ne olursa olsun; bazı belediye başkanları, devlet adamları tüm siyasetlerini, siyasal kimliklerini, vizyonlarını ve misyonlarını tamamen bu tanıtım ajanslarına havale etmiş gibi görünüyor. Normalde belirlenmiş bir siyasete, yıllar içinde oturmuş bir siyasal geleneğe göre bir tanıtım faaliyeti yapması gereken ajanslar siyaseti neredeyse kendileri belirlemeye başlamış gibi görünüyor. Siyaset üretmeyen, hizmet üretmeyen, söylem üretmeyen siyasal alanı kerametleri kendilerinden menkul PR ajansları dolduruyor.