Yapraklar kurumaya, günler kısalmaya, tatil yerleri boşalmaya başladı... Dinlendirmeyen tatiller, ruha hitap etmeyen sohbetler, birkaç beğeni almak için görgüsüzce teşhir edilen bedenler, gözlere sokulan lüks markalar, avlanmaya çalışılan zengin partnerler, fotoğraflardaki sahte gülümsemeler dönemi kapandı.
Filtreler, boyalar, maskeler döküldü... Arkasındaki çirkin hakikateler göründü. Yine kalplerin temizliğine, vicdana, masumiyete dair koca koca laflar edildi ama aynaya bakıldığında sureti kaplayan dümdüz bir çirkinlikti...
Geriye de kala kala gece başını yastığa koyduğunda çöken o mutsuzluk, güvensizlik, yalnızlık kaldı. Mutluluk, "cool"luk ve başarı için her yolu mübah gören bir dünyanın mecbur bıraktığı koca bir yaprak dökümü yine başlamıştı..
Modern kapitalist bireyciliğin uzun yıllar "kendin için yaşa, başkalarını düşünme" sloganıyla insanları bencil yaratıklara dönüştürmesinin hikayesiydi bu. Şimdi ise kendileri için bile yaşamaktan aciz hale gelenlerin zavallılığı...
Hep bir beğenilme kaygısı ama sonuçta kendinden mutsuz, kendini bile filtresiz beğenemeyen insanlar yığını...
İşte günümüz modern insanının hikayesi tam da bu. Üstelik Türkiye gibi kültürü, medeniyeti, inancı ve değerleriyle kadim bir geleneği devam ettirmesi beklenen bir yerde bile örnekleri fazlasıyla görünen bir şizofreni hali. Batı'nın kültürel hegemonyasına ruhları ve bedenleriyle teslim olmuş; teslim olmayı da prestij zannetmiş sürüler halinde insanlar... Kendi kendini köleleştirme hali..
Byung- Chul Han'ın modern kapitalist düzenin insanını tanımlarken dediği gibi; "bugün herkes, kendi girişiminin bedelini kendi ödeyen bir üretkendir; efendi ve köle aynı kişide birleşmiştir..."
Bauman'ın "akışkan modernite" kavramı etrafında tartıştığı derin aidiyetlerden yoksun, "kullan-at" mantığıyla bağ kurmaya çalışan, sözde bir bireysel özgürlük uğruna feda edilen derin, kadim bağlar...
Yine Bauman'ın dediği gibi modern insanın yalnızlığı özgürlüğünün bedelidir.
Bir yandan da sürekli dayatılan ama baş yastığa koyulduğunda ve yalnızlık duvarına toslandığında darmadağın olan bir "güçlü" ve "cool" görünme hali...
Aslında etrafta kimsenin olmamasından kaynaklı bir yalnızlık hissi değil bu. Tam tersine "seçenek paradoksu" yaşatacak kadar kalabalık ama işe yaramayan seçenekler arasında kalmış bir yalnızlık...
Nihayetinde, bireysel mücadelelerle dolu bir modern hayat düzeninde yaşıyoruz. Gündelik hayatın zorlukları bazen kalkanlarımızı çatırdatıyor, bazen duvarlarımızın yükselmesine sebep oluyor, bazen de bizi sendeletiyor.
Peki, tam da böyle bir çaresizlik halinde kimde mi şifa aranıyor