Kazanmasının New York'a yapılmış ikinci bir 11 Eylül saldırısı olacağı söylendi. Gizli bir ajandaya sahip olmakla, New York'a şeriat veya halifelik getirecek olmakla itham edildi. Müslüman bir göçmen olduğu için aşağılandı, hakaret edildi, tehdit edildi, ötekileştirildi...
ABD Başkanı Trump başta olmak Cumhuriyetçilerin ırkçı saldırılarına, Demokrat Parti'de kümelenmiş Siyonist lobilerin sistematik kötülemesine, aleyhteki medya kampanyalarına rağmen, O ne kimliğini unutturmaya, ne "ama"lı, "fakat"lı cümlelerle kimliğini söylemde yumuşatmaya, ne de taviz vermeye tevessül etti.
"Kim olduğumu değiştirmeyeceğim, kendimi tanımlamakla gurur duyduğum inancımı da değiştirmeyeceğim" dedi.
Müslüman kimliğinin yanı sıra yaşının genç olmasıyla ve sosyalist fikirleriyle dalga geçenlere de "yaşlanmak için çaba sarf etsem de ben bir gencim, ben bir Müslüman'ım, ben bir demokratik sosyalistim ve bunlar için özür dilemeyi reddediyorum" demişti.
Henüz birkaç yıl önce ABD vatandaşlığını almış, Uganda doğumlu bir Hint Müslüman'ı aileye mensup olan, ABD'nin tüm iktidar yapısına karşı tavizsiz bir mücadeleyle yürüttüğü ve neticede de New York Belediye Başkanlığı'nı kazanan Zohran Mamdani'den bahsediyorum.
ABD'nin en önemli ve en büyük şehrinde, dünyada Siyonizm'in kalesi olan New York'ta Müslüman kimliğini sahiplenerek seçilen, Filistin'de İsrail'in yaptığı katliamları vurgulayarak ve sosyal adaleti savunarak kazanmış Mamdani'nin karakteri üzerinde durmak gerekiyor.
Bilindiği üzere Batı ülkelerinde Müslümanların siyasal, ekonomik veya kültürel elitlere dahil olabilmesi ancak bu kimliklerini çoğu zaman inkar etmeleri veya kamusal alanda bu kimliklerini gizlemeleriyle mümkün oluyor. Mamdani'nin duruşu, "Müslüman ama bu hususta sessiz kalmalı" ya da "kimliğini yumuşatmalı" gibi yaygın beklentilere karşı bir duruş sergiliyor.
Müslümanlık, kontrol edilmesi, ehlileştirilmesi, marjinalize edilmesi ve denetlenmesi gereken bir kimlik olarak Batı'da tanımlanmaktadır. Bu durum da Müslümanların belli mertebelere gelebilmek için kendi kimliklerini vurgulamama veya açıktan utanma ve inkar etmeleri gibi sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir.
Bourdieu, sembolik iktidarın "tanınma" ve "tanımlanma" süreçleriyle işlediğini belirtir. Müslüman kimliği Batı toplumlarında hakim iktidar yapısı tarafından sıklıkla "alt statülü" olarak görülür ama duruşuyla Mamdani bu algıyı tersine çevirerek mücadele ediyor. Batı'daki hegemonik güçler sahip oldukları tanımlama üstünlüğüyle Müslüman kimliğini "özür dilenmesi" gereken bir kimlik gibi tanımlamış ve bu durum 11 Eylül sonrası ABD'de daha da belirginleşmiştir.

4