Rüzgarla savrulan yapraklar

Modern insanın gündelik hayata, zamana ve mekana esir olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Hep bir yere yetişmeye çalışan ama tutunamayan, anı fark edemeden akan zamanla oraya buraya bir yaprak parçası gibi savrulan...

İnsani duygulardan kurtulmanın bir hedef olarak dikte edildiği, iyi yalan söylemenin bir marifet olarak pazarlandığı, tüketmenin, tükettiğini de göstermenin prestij zannettirildiği insan yığınları...

Modernliğin rüzgarı yetmiyormuş gibi Batı'nın kültürel hegemonyasının fırtınalarıyla kökünden koparılmış, değerlerine yabancılaştırılmış, yalnızlaştırılmış, ruhsuzlaştırılmış eşimiz, dostumuz, tanıdıklarımız...

Sorsanız çok eğitimliler, her konuda bilgileri var ama ruhları yok, kökleri de toprağa tutunmaktan aciz... Yalnız, mutsuz ama sürekli ne kadar mutlu ve "cool" olduğunu ispat etme çabasıyla debeleniyorlar... Sosyal medyada herkesi mutlu olduğuna inandırmaya çalışıp özgüvensizce ilgi çekmek için çırpınırken başlarını yastığa koyduğunda kendi gerçeklikleri suratlarına tokat gibi çarpan şizofrenik insanlar yığını...

Annemiz, babamız gibi olmayı köylülük, cehalet, yobazlık sayan; onların yaptığını yapmamayı, yapmadıklarını yapmayı çağdaşlık sayan; kendilerini, köklerini, ruhlarını, kimliklerini muhafaza edememiş bu nesiller nereden peydah oldu Mahrem duygusundan yoksunlaşmak, ayıbı ve günahı bile gizli olmaktan çıkarıp marifet gibi gözlere sokmak, ruhunu ve bedenini özel olana saklamak yerine estetikten yoksun bir teşhircilikle kamusal bir nesneye dönüştürmek nasıl yaygınlaştı Bizim manevi ve kültürel genetiğimizle nasıl böyle oynandı

Dedelerimiz cepheden cepheye koşup düşmanı yurda sokmamak için toprağa düşerken torunları nasıl oldu da kendi değerlerine, geleneklerine böyle ecnebileşti Peki, ecnebileştiler de ne oldu Hayatları güllük gülistan mı oldu

Zaten modern hayat mücadelesinin zorlukları yetmiyormuş gibi bir de kimlik bunalımının içinde kalan, sürekli yalnız, sürekli mutsuz ve sürekli güvensiz hisseden, her bereketsiz rüzgarla savrulan bu yapraklar solmaktan nasıl kurtulacak

İşte bu yalnızlık, mutsuzluk ve güvensizlik çağında, bu kimliksizlik ve ruhsuzluk zamanında kadim gelenekle yine buluşmanın, toplumsal dayanışmanın, ailenin, özü, değerleri, izzeti, şahsiyeti korumanın önemi burada düşünülebilir.

Elbette toplum değişiyor, sosyolojinin öngördüğü dinamikler işliyor. Burada nostalji çoğu zaman anlamsızlaşıyor. Peki, ya toplumuzdaki değişim sosyolojik dinamiklerin de dışında bir kültürel hegemonya dinamiğine bağlıysa Popüler kültüründen dizilerine, ünlülerin model olarak sunulmasından influencer'lara kadar geleneğe, kimliğe ve değerlere bir savaş açıldıysa Köksüzlük bir model olarak kentli, yüksek-eğitimlilere, beyaz-yakalılara sunulduysa