Putin ve Batı: Barışın imkansızlığı

Hem bu köşede hem de televizyon programlarında Ukrayna Savaşı'nda bir barış ihtimalinin kısa vadede imkansızlığından, bunun şartlarının oluşmadığından bahsederken çok fazla itirazla karşı karşıya kalmış, çoğu zaman da yalnız kalmıştım. Dahası Alaska'daki Trump - Putin görüşmesi kesinleştiğinde de barıştan bahsedenlere karşın ısrarla bu görüşmeden bir sonuç çıkmayacağını hem yazmış hem söylemiştim.

Barış ihtimalini güçlü bir ihtimal olarak görenler genel olarak Rusların hem savaşta askeri olarak çok yıpranmasına hem ekonomik maliyetler ödemiş olmasına hem de artık Rus toplumunun bu savaşı taşıyacak gücünün kalmamasına bakarak bunu söylüyordu. Bunların hepsi kuşkusuz doğru. Ama esas sorulması gereken sorular şunlar olmalıydı:

Aslında bu soruların her biri cevabını kendi içinde taşıyor.

Önceki yazımda bahsettiğim gibi kendisini Rus Çarı olarak gören, Rusya'yı eski imparatorluk günlerine, Sovyetler coğrafyasına yeniden hakim olması gereken bir toprağa hükmettiği günlere dönmesi gereken bir devlet olma idealine sahip Putin'i tatmin etmek kolay değil. Putin'in, bir şekilde barışa ikna edilse bile biraz daha kendini toparladıktan sonra yeniden Kiev'e veya Odessa'ya saldırmayacağını garanti etmek de mümkün değil.

Üstelik de Rusya bu kadar yıpranmış, askeri olarak bu kadar büyük kayıplar yaşamışken bile Putin'i barışa ikna etmek zorken uzun vadede Putin'in neleri göze alabileceğini düşünmek gerekiyor.

Yüzbinlerce insanını kaybetmiş Ukrayna halkının da böyle bir anlaşmaya onay verecek Zelenski'yi bırakın koltuğunda tutmayı, ülke sınırları içinde bile tutmayacağını da bilmek gerekiyor. Sonuçta bu bedeli en başta Ukrayna halkı ödedi.

Dahası zaten her koldan Amerikan müesses nizamı tarafından baskı altına alınan, şantajlara maruz kalan, Pentagon'un dan Adalet Bakanlığı'na ve medyaya kadar tüm küreselci odaklar tarafından sıkıştırılan Trump'ın da manevra alanı daralmış, taviz verecek şartları azalmış bulunuyor.