Batı'nın sömürgecilik sayesinde elde ettiği devasa sermaye birikimini sanayi devrimine evrilterek dünyayı ekonomik ve dolayısıyla da siyasi, ideolojik, kültürel ve askeri olarak domine ettiği asırları büyük ölçüde geride bıraktık. Batı'nın ekonomik gelişmişliğinin arkasında kuşkusuz sınıfsal, zihinsel, entelektüel ve bilimsel dönüşümler, devrimler rol oynamaktaydı. Bu dönüşümlerin ve devrimlerin birçoğu da Batı'nın kendi tarihsel, toplumsal bariyerlerini yıkmaya, azgelişmişlik girdabından çıkmaya duyduğu ihtiyaçtandı.
Sanayi Devrimi'nin ve dünya ekonomik hegemonyasının uzun süre merkezi olan İngiltere'nin de sonrasında yine gelişmişlik düzeyini yakalamış pek çok ülkenin de izlediği ekonomik ve siyasal güzergahın aslında ne kadar "yanlış" olduğunun empoze edildiği uzun bir döneme de şahit olduk.
Türk fikir hayatının en önemli mecralarından biri olan Türkiye Günlüğü Dergisi yeni sayısını "Toplum, Ekonomi ve Siyasette Azgelişmişliği Aşmak" başlığıyla yayımladı. Dergide birbirinden seçkin makalelerde azgelişmişlik meselesi ele alınırken "azgelişmişliği aşmak" üzere uzun yıllardır anlatılan Batı-merkezci tezlerin yanlışlığı ortaya konulurken, bir yandan da azgelişmişliğin tarihsel, toplumsal, ekonomik, ideolojik ve siyasi boyutları tartışılıyor.
Bu tartışmalar içerisinde benim dikkatimi daha çok çeken konu ise Batı'nın Batı-dışı toplumlara azgelişmişliği aşmak üzere sunduğu önermelerin çarpıklığını vurgulayan çalışmalar oldu. 19. yüzyılda Friedrich List'in "merdiveni itmek" diye tanımladığı, son yıllarda da Chang'ın "Merdiveni İtmek" başlıklı kitabında, Neoliberalizm başlığı altında toplayarak eleştirdiği bu söylemler bütününe bakıldığında aslında yıllar boyu bize kesin doğrularmış gibi anlatılan yanlışları görüyoruz.
Sürekli olarak devlet müdahalesinin yanlışlığını, serbest piyasa dinamiklerine bırakılmış bir kalkınma anlayışını; korumacılığın, yüksek gümrük vergilerinin aslında kalkınmayı ve sosyal adaleti değil verimsizliği, geri kalmışlığı ve yolsuzluğu beraberinde getireceğine dair bir söylem geliştirildi ve hatta hegemonik hale getirildi.
Sanki iktisat bilimi ideolojik ve politik bir bilim değilmiş de teknik bir bilimmiş gibi bir algıyı oluşturmaya çalışan bu anlatının özelleştirmeleri, yüksek faizi, sosyal haklar karşıtlığını, ithalata bağımlı bir ekonomiyi, yabancı ekonomiler karşısında kırılgan bir ekonominin savunusuna bizi götürdüğü defalarca görüldü. IMF, Dünya Bankası ve DTÖ'nün vesayeti altında, kendi bağımsız, kalkınma stratejisini inşa etmekte zorlanacak bir azgelişmişlik girdabının bu söylemle pekiştirildiği de görülmektedir.
Friedrich List ve Chang'ın 'merdiveni itmek' metaforu ile anlatmak istedikleri husus tam da bu. Batı, kendisi bu önerdiği yöntemlerle gelişmemişken, egemen olduğu "bilimsel" ve "kurumsal" anlatıyla "reçeteler"i Batı dışı toplumlara sunmaya devam etti.