Latin Amerika'da vatanseverliğin bedeli

ABD Başkanı Trump'ın Venezuela'yı kuşatma altına aldığı, Venezuela Devlet Başkanı Maduro'ya görevi bırakması için mühlet verdiği günlerden geçiyoruz. ABD'nin gerekçeler göstererek Venezuela'yı tehdit ettiği bu dönem birçokları için bir siyasi magazin konusu olsa da aslında tarihi çok uzun olan bir hegemonya kurma mücadelesi meselesidir. ABD, Latin Amerika'yı arka bahçesi olarak gördüğü için bu coğrafyada ülkeleri ve halkları vesayet altına almaya çalışırken yaptıklarının bazıları maalesef bizim son asırdaki tarihimizde yaşanan bazı hadiselerle de benzerlikler taşımaktadır.

1823'te ABD Başkanı James Monroe'nun "Amerika Amerikalılarındır" sloganıyla Amerika kıtasından başta İspanyollar olmak üzere Avrupalıların kovulması söylemi üzerinden kendisine rıza üretmeye çalışan ABD, Avrupalı devletler Amerika kıtasından kovulduktan sonra kendi vesayetini oluşturmaya başlamıştı.

1903 yılının başında Panama'yı Kolombiya'dan koparan ABD, hemen sonrasında Panama Kanalı'nı kurdu. Panama Kanalı üzerindeki hakimiyetini devam ettirmek isteyen ABD, buna karşı çıkan milliyetçi, anti-emperyalist hareketleri yeri geldiğinde silah kullanarak bastırmaya çalıştı. Mesela CIA bağlantılı Noriega'yı iktidara getiren ABD sonrasında onu da kendi kontrolünden çıktığı için, "narko-devlet" suçlamasıyla 1989'da Panama'yı işgal etti. Binlerce kişi öldürüldü, pek çok kişi uçaklardan aşağı atıldı. Tüm çabalarına rağmen daha önce yapılan anlaşmalar uyarınca 1999'da Panama Kanalı'nı devreden ABD bugün bile kanalı halen geri almayı hedeflemektedir.

20. yüzyılın başında Porto Riko, Guam gibi bölgeleri işgal eden ABD daha sonra da Küba'yı vesayeti altına alıp Guantanamo Üssü'nü açtı. Honduras, Guatemala, Nikaragua gibi ülkelerde Amerikan meyve şirketleri üzerinden ülke toprakları ele geçirildi, buna karşı çıkıp bu toprakları millileştirmeye çalışan bağımsızlıkçı liderler ise defalarca Amerikan deniz piyadelerinin katıldığı operasyonlarla devrildi. Bu "muz cumhuriyetleri"nde ABD'nin doğrudan askeri işgalleri, toplu kıyımlar, işkenceler, darbeler ve suikastlar sıkça görüldü.

1959'da Küba'da sosyalist devrim olduktan sonra Küba'ya defalarca başarısız operasyon düzenleyen ve yaklaşık 600 defa Castro'ya dönük suikast girişimi tertip eden bir ABD vardı.

ABD 1964'te Brezilya'da da sosyalist lider Goulart'a darbe yapmıştı. Brezilya'da askeri diktatörlük 20 yıldan fazla sürdü. Yakın geçmişte de sosyalist lider Lula'ya 17 Aralık benzeri bir yargı darbesi gerçekleştirildi.

Şili'de 1970'te büyük bir zaferle seçimi kazanan sosyalist lider Allende'ye karşı ABD, CIA eliyle bir askeri darbe tezgahlamıştı. ABD Başkanı Nixon Şili'yi önce "ekonomiyi inleteceğiz" diyerek tehdit etmişti. Sonrasında da darbe gerçekleşmiş, Allende öldürülmüş, Allende'yi deviren darbeci General Pinochet ile CIA arasındaki para transferleri daha sonra açıklanan CIA belgelerinde ortaya çıkmıştı. 30 bin kişi bu dönemde darbeciler tarafından öldürülmüştü.