Kültürel hegemonyanızı kim yıkayacak
TRT'nin dijital platformu Tabii'de yayınlanan Gassal dizisi hem çok seyredilmeye hem de çok fazla tartışılmaya devam ediyor. Dizi bir gassalın hayatı üzerinden anlattığı özgün bir hikaye ve başta Ahmet Kural'ın iyi oyunculuğu ile artık sürekli birbirini tekrar eden, Türk milletinin hayatıyla, değerleriyle alakası olmayan, saçmasapan hikayelere sahip dizilerden farklı bir yerde durduğu için fazlasıyla ilgi çekiyor.
Aslında Gassal'ın modern hayattan dışlanan, hatırlatılması bile hoş karşılanmayan, düşünülmesi "psikolojik bir sorun" olarak damgalanan "ölüm" temasını hikayesinin ana eksenine koyması üzerine "ölüm ve modern hayat" konulu bir şeyler yazmak niyetindeydim. Lakin Gassal dizisine yönelik toplu bir taarruza geçilmesine bakınca yine çalışma alanlarımdan kültürel hegemonya konusuna dönmek mecburiyetinde hissettim. Çünkü bu saldırıların analiz edilmesi gerekiyor.
Aslında Gassal'a yönelik saldırıların içeriğine ve söylemine bakıldığında dizinin teknik olarak eleştirilmesine, oyunculukların ve senaryonun tenkidine rastlanmıyor. Tam olarak neyi beğenilmemiş, neyi eksik bulunmuş diye sorulduğunda bir cevaba bile denk gelinmiyor.
Peki, o zaman sorun ne
Sorun şu ki dizi Batı'nın küresel hegemonyasının da Batıcıların da Türkiye'deki "uzantı" kültürel hegemonyasının da diline ve içeriğine sahip değil.
Ne Türklük karikatürize ediliyor ne İslam ve dindarlar aşağılanıyor ne Türk milliyetçilerine nefret kusuluyor ne de Türk ailesine saldırılıyor. Ne küfrederek güldürmek ne şiddet pornografisiyle ilgi çekmek ne de cinsellikle reyting kapmak gibi acizliklere tevessül ediliyor.
Daha da önemlisi bunun küresel Batı hegemonyasına meydan okumak ve millî kültürü dijital alanda yeni medya düzeninde yeniden üretmek üzere yola çıkmış Tabii platformundaki bir Türk dizisinde yapılıyor olması elbette Batı kültürel hegemonyasının unsurları olan "yerli" Batıcılarımızı rahatsız ediyor.
Çünkü bugüne kadar dijital platformlar için çekilen "yerli" yapımlarda Türk devletini ve milletini zalim gayrı-Türkleri de mağdur gösterebildikleri, Türk erkeğini ve kadınını her türlü pespaye hikayelerle yerin dibine sokabildikleri bir hakim düzenleri vardı. Bu hegemonyanın parçası olarak ödüller veriliyor, reklam ve ajans piyasasından fonlanıyor ve bunun karşılığında da yer yer PKK'yı aklayacak, askeri darbeleri meşrulaştıracak şekilde sosyal medyalarını seferber edebiliyorlardı.
Sinema filmlerindeki ve dizilerindeki kötü adamların hepsinin adını "Kürşad" yapmaları da ülkücüleri "katil" göstermeleri de darbecilere selam göndermeleri de din adamlarını ve dindarları hırsız veya sapık karakterler olarak tasvir etmeleri de karşılıksız değildi. Tıpkı ödül törenlerinde kürsüye çıkıp PKK propagandası yapmalarının tesadüf olmaması gibi... Tıpkı bugüne kadar temizlik işçileri hariç başörtülü hiçbir kadın karaktere yer vermemeleri gibi...