Kirli eller, kirli sahipler, kirli senaryolar

Son yüzyılımız emperyalistler tarafından kirli senaryolarla istikrarsızlaştırılan, iç cephesi zayıflatılan ve dünya kamuoyunda zor duruma düşürülen pek çok ülkenin başına gelenlere şahit olmakla geçti.

Türkiye de bu senaryolardan payına düşeni fazlasıyla aldı. Bir istihbarat aklının ürünü olduğu belli olan ve çoğu zaman da Türkiye'deki Gladyo'nun veya Gladyo ilişkili terör örgütlerinin kullanıldığı operasyonlarla Türkiye geçmişte defalarca içeriden vuruldu.

Bunun ilk çarpıcı örneklerinden biri 6-7 Eylül 1955 Olayları idi...

Kıbrıs'ta İngilizlerin adadan çekilmesi sürecine girilmiş, Rumlar da Enosis planıyla adayı Yunanistan'a bağlamak üzere harekete geçmişlerdi. Adadaki Türklere karşı düşmanlık artmakta, EOKA terör örgütünün kurulmasıyla katliamlar başlamaktaydı. O sırada Dışişleri Bakanı olan Fatin Rüştü Zorlu Londra'da Kıbrıs için diplomatik mücadele veriyordu. Zorlu İngiltere'nin Osmanlı döneminde işgal ettiği adadan çekilmesi halinde adanın aslına rücu etmesi gerektiğini yani İmparatorluğun ardılı olan devlet olarak Türkiye'ye bağlanması gerektiğini söylüyordu. Adadaki hadiselerden kendini sıyırıp, çekilmek isteyen İngiltere de adanın Türkiye'ye bağlanmasına soğuk bakmayacak bir noktaya gelmişti.

İşte tam da o sırada Türkiye içeriden vurulacaktı. 1000 sene boyunca gayrimüslim vatandaşlarını gözü gibi sakınmış Türkiye'de bazı muhalif gazete ve sendikaları kullanan Gladyo büyük bir provokasyona girişmiş ve ülke tarihimiz için bir kara leke oluşmuştu. Bu kara lekeyi oluşturan bir general daha sonra bunu "Özel Harp Dairesi'nin muhteşem operasyonu" diye anlatacaktı. Bu "muhteşem operasyon" Türkiye'ye yapılıyor, Londra görüşmeleri sırasında Kıbrıs'ın Türkiye'ye bağlanması söz konusuyken; "bakın Kıbrıs'ı Türkiye'ye bağlarsanız Kıbrıs'taki Rumlara da bunları yaparlar" algısı tüm dünya kamuoyuna yerleştiriliyor ve Kıbrıs meselesi çözümsüz kalıyordu. Dahası 27 Mayıs'a giden darbe mekaniği çalıştırılıyor ve Yassıada'da Menderes'ten ve Zorlu'dan Kıbrıs mücadelesinin intikamı alınırken gerekçe olarak bu olaylar kullanılıyordu.

Benzeri bir hadise de Hrant Dink suikastıydı. Tüm Batı kamuoyunda Türkiye sözde Ermeni Soykırımı üzerinden mahkûm edilmek istenirken ve Türkiye'nin PKK ile mücadelesi de benzeri bir anlatıyla itham edilirken Ermeni kökenli vatandaşımız olan Hrant Dink bir paravan kullanılarak katledilmişti. Bu suikast üzerine tüm dünyada "bakın Türkler 'hala Ermenileri katlediyor" algısı yerleştirildi, yetmedi arkasından alakasız bir şekilde "Kürtleri de böyle katlediyorlar" diye Nobel verdikleri papağanlarına da bu sözler söyletildi. Dahası içeride de Türklüğe karşı dededen, babadan kalma ne kadar kin ve nefret besleyen varsa sokaklarda "hepimiz Ermeniyiz" sloganlarıyla yürütüldü. Sloganlar, afişler, posterler bile daha o gün sanki önceden hazırlanmış gibi piyasaya sürülmüştü. Türklüğü neredeyse doğuştan suçlu olmak gibi algıyla özdeşleştirmeye çalışanlar suikastta paravan olarak kullanılan unsurların daha önce sızdırıldıkları yerler üzerinden Türk milliyetçilerine karşı da bir saldırı kampanyasına girişti.