Kiralık Konak

"Ne acayip alem! Burada, herkes kendini eğleniyor zannediyor; fakat, hepsi de can sıkıntısından ne yapacağını şaşırmış, tepinen, bağıran ve bir an evvel sızıp uyumak için sarhoş olan birtakım biçarelerdir. Zavallı insanlar kendilerini nasıl aldatıyorlar ve bir hayal-i ham peşinde ne çok para, ne çok vakit, ne çok sıhhat sarf ediyorlar."

Yakup Kadri'nin imparatorluğumuzun çöküşünü bir konağın çöküşü üzerinden anlattığı dev romanı Kiralık Konak'ın karakterlerinden Hakkı Celis böyle diyor.

Tanzimat'la birlikte topraklarımıza hakim olmaya başlamış Batılılaşma; teknik, idari, askerî ve ekonomik reformları öngören bir modernleşme sürecinden daha çok Batının kültürel vesayetinin oluştuğu bir sürece evriliyordu.

Cihana her bakımdan yön vermiş o köklü, güçlü milletin üzerine kabus gibi çöken bu vesayet tarz-ı hayattan eğitime, bürokrasiden servet dağılımına, geleneğe açılan savaştan gündelik yaşama kadar Türk milletinin kimlik kodlarıyla oynuyordu. Yakup Kadri de tam da bu dönemi Kiralık Konak'taki karakterler üzerinden anlatıyordu.

Konağın sahibi ve ailenin büyüğü Naim Efendi, damadı Servet Bey ve torunu Seniha üzerinden kuşaklar arasındaki farklılaşma, dönüşüm ve dejenerasyon tasvir ediliyordu.

Naim Efendi tutucu biri olmamasına, bir İstanbul beyefendisi olmasına rağmen gidişattan hiç memnun değildi. Devir adını Batılı tip bir kıyafet tarzı olan redingottan alan, alafrangalığa özenilen "redingot devri"ydi.

"Sonra redingot devri geldi ve redingotun içinden yarı uşak, yarı kapıkulu, riyakar, adi bir nesil türedi. Bu neslin en yüksek, en kibar simalarında bile bir saray hademesi hali vardı."

Bu "yarı kapıkulu" tiplerden biri de Naim Efendi'nin damadı Servet Bey'di. Naim Efendi bir yandan Batılılara yaranmaya çalışan biri olan, Galatasaray Lisesi mezunu damadı Servet Bey'i hiç beğenmiyor; öte yandan gözü gibi sakındığı, kendi konağında büyüyen göz bebeği olan torunu Seniha'nın adeta kendisinden, ailesinden, milletinden utanan yoz birine ve üstelik de erkeklerin cinsel nesnesine dönüşümünü kahrolarak izliyordu.

Aslında Seniha'ya gönlünü kaptıran, Naim Efendi'nin iyi eğitimli, şair bir akrabası olan Hakkı Celis de Seniha'nın halini kahrolarak izleyenler arasındaydı.

Seniha'nın bu hale düşmesi sadece bir şımarıklık sonucu değildi. Okuduğu okulların, arkadaş çevresinin, babasının çevresinin etkisi olmakla birlikte Polonyalı (Leh) mürebbiyesinin de bu "kötü yola düşüşü"nde etkisi büyüktü. Seniha'nın mürebbiyesi Madam Kronski Seniha'ya sürekli Batı'yı, Batılı yaşam tarzını anlatıp Seniha'nın idealize etmesini sağlıyordu.

"Seniha bütün bunları dinlerken kendinden geçerdi ve gözlerinde bir humma ateşiyle: "Madam, söyleyin, bu hayata karışmak için ne lazım"