Kader anı

Her insan bir kadere sahip olduğu gibi milletler de bir kadere sahiptir. Tıpkı yine insanlar için olduğu gibi, milletlerin kader çizgisindeki istikametin ne olacağını da bazı kader anlarındaki tavırlar, tercihler ve stratejiler belirlemektedir. Alınan veya alınmayan tavırlar, verilen veya verilmeyen kararlar önemli olduğu kadar bunun zamanlaması da önemlidir. Tereddütler, stratejik hatalar, ikili oynamalar, oyalamalar ve dengeyi fazla gözetmeler bu kader çizgisinde kırılmalara, kopuşlara sebep olacağı gibi bir daha gelmeyecek tarihi fırsatların kaçmasına da neden olabilir. Kuşkusuz bu kader çizgisini belirleyen çok fazla dış etken de vardır ve burada en çok dikkat edilmesi gereken husus ihanettir. İçinden geçtiğimiz zamanlar da Türkiye'nin kaderinin nasıl yazılacağını belirleyecek bir kader anına doğru ilerliyor.

Türkiye geçtiğimiz yüzyıl boyunca Batı vesayetinden çıkmakta zorlanan, Batı vesayetine meydan okuduğunda da içerideki vesayet unsurlarının tekrar Türkiye'yi Batı vesayetine soktuğu bir dış politika çizgisi izlemek zorunda kalmıştı. Lakin Türkiye gibi imparatorluk tarih-politiğine sahip bir ülkenin herhangi bir üçüncü dünya ülkesi olarak kalması Türkiye'nin de Türk milletinin de kaderinde olmamalıydı.

Büyük mücadeleler vererek, bedeller ödeyerek, Türkiye nihayetinde vesayet kabuğunu çatlattı. 15 Temmuz 2016'da FETÖ'nün ABD / İsrail talimatıyla yaptığı darbe girişiminin püskürtülmesi burada önemli bir kader anıydı. Çünkü bu darbe girişiminin iki hedefi vardı: Birincisi her darbede olduğu gibi Türkiye üzerindeki Batı vesayetini tekrar tesis etmek. Çünkü 2010'lar birlikte Türkiye Batı'ya meydan okuyordu. İkinci ve bugün pek konuşulmayan hedefi de Suriye'nin kuzeyinde ABD / İsrail'in kurmak istediği ve her türlü desteği verdiği PKK/YPG/SDG terör devletine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın engel olmasından dolayı Erdoğan'ı devirmek ve FETÖ'cü darbeciler eliyle Suriye'deki PKK teröristanına yolu açmaktı.

İşte 15 Temmuz gecesi tanklar, F-16'lar karşısında mücadele edip şehit ve gazi olan kahramanlar hem Türkiye'nin bağımsızlığı hem de aslında PKK'ya devlet kurdurulmaması için bir vatan mücadelesi veriyorlardı. O kader anından Türkiye alnının akıyla çıktı ve kendi kaderini kendisi yazabilecek bir devlete dönüştü.

İşte şimdi de benzer bir kader anına doğru gidiyoruz. Suriye Devrimi'nden sonra (Rusya, Esad ve İran'ın kovulmasıyla) bölgede çok büyük bir stratejik, politik, askeri üstünlük yakalayan Türkiye hem Şam'la hem de Bağdat'la kurduğu güçlü koordinasyonla PKK / YPG / SDG'yi rahatlıkla boğabilirdi. Üstelik İsrail daha ne İran'ı ne Suriye'yi vurabilmiş, ne de Suriye'de Dürziler, Nusayriler ve PKK / SDG üzerinden bu kadar faal hale gelebilmişti.