1950'li yıllarda Rumların katliamlarına karşı direnmeye çalışan Kıbrıslı Türklerin arkasında sapasağlam duran bir Demokrat Parti hükümeti vardı. Rumlara karşı Kıbrıslı Türkleri örgütlemek isteyen Başbakan Menderes Türk istihbaratını harekete geçirmiş; Kıbrıs'ta amblemi Bozkurt olan Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdurmuştu. Dahası Kıbrıslı Türklere Türkiye'de silahlı eğitim aldırılıyor ve Mersin Limanı'ndan Kıbrıs Türk'üne silahlar gönderiliyordu...
Rumların saldırılarına karşı Türkler bu sayede çok daha güçlü bir şekilde mukavemet etmeye başlamıştı. Yetmemiş, Fatin Rüştü Zorlu İngilizlerin adayı terk etmesi sonrası Kıbrıs'ın Türkiye'ye bağlanması için (yanlış okumadınız) Londra'da büyük bir diplomasi trafiği yürütürken Türkiye içerisindeki Gladyo unsurlarının tertiplediği 6-7 Eylül Hadiseleri ile dünya medyasına verilen malzeme ile bu akamete uğratılmıştı. Dünya medyası mal bulmuş Mağribi gibi "Kıbrıs'ı Türkiye'ye vermeyin, bakın İstanbul'daki Rumları öldürüyorlar, Kıbrıs'takileri de öldürürler" diye kampanyalara başlamıştı. Neticede Kıbrıs Türkiye'nin vilayeti olamadı ama yine de Zorlu çok önemli bir şeyi başardı: Kıbrıslı Türklerin garantörlüğünü kazandı. Biz bu sayede 1974'te adaya müdahale edilebildi...
Belli bir süre geçti... 27 Mayıs Darbesi oldu ve Yassıada'daki o pespaye mahkemelerde Menderes ve Zorlu'ya Kıbrıslı Türklere silah göndererek neyi amaçladıkları soruldu... Nitekim 27 Mayıs Darbesi ile birlikte Kıbrıslı Türklere silah gönderilmesi de askeri eğitim de durdurulmuştu. 27 Mayısçılar tarafından TMT'ye neredeyse terörist gözüyle bakıldığını sonraları Rauf Denktaş anlatıyordu.
27 Mayısçılar Adnan Menderes'i ve Fatin Rüştü Zorlu'yu asarak tabiri caizse Kıbrıs Türk davasının bu neferlerinden intikamlarını alıyorlardı.
Sonra Kıbrıslı Türkler kendi kaderlerine terk edilecekti çünkü Batıcılar Türkiye'de darbe yoluyla yönetimi gasp etmişlerdi. Sonrasında hükümet CHP'ye, Başbakanlık İsmet İnönü'ye geçti. 1964 yılına gelindiğinde Rumlar Kıbrıs'ta yine Türkleri katletmeye başlıyordu. Binbaşı Nihat İlhan'ın Noel günü eşi ve çocuklarının banyo küvetinde öldürülmüş olmaları Türkiye'nin kamuoyunu ayağa kaldırmış, Kıbrıslı Türklere destek için büyük gösteriler düzenlenmeye, İnönü Hükümeti adaya müdahale etmeye çağırılıyordu.
Bu kamuoyu baskısının neticesinde İsmet Paşa zor durumda kalmıştı. Çünkü adaya müdahale etmek istemiyor, bunun Türkiye'nin başını belaya sokacağından ve ABD'yi kızdıracağından korkuyordu. Dahası Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkarma yapacak ne silahı, ne gemisi ne hava kuvveti vardı. Ordu da darbe yapmış bir ordu olduğu için düzeni bozulmuştu.
Neticede bir plan yaptı ve ABD Büyükelçisi'ne Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahaleyi düşündüğü iletildi. Plana göre ABD kamuoyuna açık bir şekilde buna izin vermeyeceğini söyleyecek İsmet Paşa da topu ABD'ye atacak ve Kıbrıs'a müdahale yapmak zorunda kalmayacaktı (Birand'ın 12 Mart Belgeseli'nde bu planı Paşa'nın yakınları anlatıyor). Neticede Soğuk Savaş ortamıydı.