Geçtiğimiz hafta bu köşede Pakistan - Hindistan geriliminin tarihini biraz ele almış ayrıca da özellikle Hint Altkıtası'nın tarihindeki Türk egemenliği asırlarını ve Türk medeniyetinin Güney Asya'da vurduğu mühürleri tartışmıştım. Hindistan'ı altı asırdan fazla yönetmiş olan Türklerin başta Tac Mahal olmak üzere bıraktığı izlerin, İngilizlerin yazdığı ve dikte ettiği tarih anlatısıyla nasıl yok edildiğini belirtmiştim.
Hindistan'ın Pakistan'a yaptığı saldırılara kadar varan bu gerilimin bu iki nükleer gücü beşinci kez savaşın eşiğine getirdiği görülüyor. Daha önce dört kez savaşmış bu iki ülkenin geriliminin arkasında da İngiliz sömürgeciliği yatıyor. Hindistan'ı sömürgeleştiren İngilizler tipik bir emperyalist proje olarak dini kimlikleri birbirinden ayrıştıracak fitne tohumlarını ekmiş ve Müslümanları, Hinduları ve Sihleri birbirine düşürmüştü. İngilizlerin düşmanlıkları ise esas olarak Müslümanlara yönelikti; zira 1. Dünya Savaşı'nda Müslümanlar Türkiye lehine tavır alıp İngilizlere isyan etmişlerdi.
Sömürgecilik sonrasında ise İngilizlerin ektiği tohumlarla Hindistan, Pakistan ve Bangladeş bölündü. Ardından, yine İngilizlerin özenle dizayn ettiği Keşmir meselesi üzerinden Hindistan ve Pakistan arasında kalıcı bir çatışma alanı olması ve dolayısıyla bölgede sürekli bir istikrarsızlık olması istendi. Böylelikle Batılılar bölgeye rahat rahat müdahale edebilecekti. Neticede istedikleri gibi de oldu... Bugüne kadar dört kez iki ülke savaştı.
Bugün geldiğimiz noktada ise mesele yine uluslararası güç mücadelelerinin bir zeminine dönüşmüş durumda. Lakin başka cephelerde rakip olan aktörler bu meselede aynı safta yer alabilmekteler. Mesela Keşmir meselesinin bir başka tarafı olan ve Hindistan'a karşı her zaman Pakistan'la birlikte hareket etmiş Çin yine Pakistan'ın yanında yer alırken normalde Çin'le genelde aynı eksende yer alan Rusya ve İran bu meselede Hindistan'a daha yakın bir konum alabiliyorlar.
ABD de Soğuk Savaş döneminde kötü ilişkilere sahip olduğu Hindistan'la ilişkilerine 11 Eylül sonrasındaki İslam karşıtı iklim ve bilhassa Trump- Modi ilişkisi nedeniyle ivme kazandırmış durumda. Trump'ın Çin'i çevreleme politikasında Hindistan'a özel bir önem verdiği de biliniyor.
Lakin, Hindistan üzerinde esas belirleyici ve etkili olan devletin İsrail olduğunu söylemek gerekiyor. Evet, yanlış duymadınız, İsrail kendisinden neredeyse 100 kat daha büyük bir ülke olan Hindistan üzerinde ciddi bir etkiye ve hatta vesayete sahip. Bu nasıl mı oldu
Soğuk Savaş döneminde Bağlantısızlar Hareketi içinde yer almış olan Nehru liderliğindeki Hindistan, İsrail'i de bir Batı projesi olarak gördüğü için resmen tanımamıştı. Hindistan İsrail'i ancak 1992'de resmen tanıdı. Bu noktada özellikle Hindistan'ın İsrail'in savunma sanayiine duyduğu ihtiyaç ve her iki devletin de İslam karşıtlığı ekseninde birleşmesi etkili oldu.