İran ve caydırıcılık
Hamas lideri İsmail Haniye'nin Tahran'ın kalbinde İsrail tarafından şehit edilmesi sadece Hamas'a yönelik değil, hiç şüphesiz, aynı zamanda da İran'a yönelik bir saldırıydı. O günden beri üç haftadan fazla zaman geçti. Geçen her gün tüm dünyada İran'ın "bu gece vurabileceği" tartışıldı. Benim her fırsatta dile getirdiğim şekilde İran ya hiç vurmayacaktı ya da sadece kendi prestijini kurtarmak için kendisi ve vekilleri üzerinden "vurmuş gibi" yapacaktı.
İran, kendisini İsrail'e etkili bir misilleme yapacak ve dolayısıyla da ABD'nin karşısında yer alacak güçte hissetmiyor. Askerî ve teknolojik olarak durumunun ne olduğu zaten son süreçte görülen İran kendisini böyle bir mücadeleye girecek güçlü hissetmiyor.
Kendisini güçlü hissetmemesinin iki sebebi daha bulunuyor.
Birincisi, İran iç cephesine güvenmiyor. İran toplumunda rejime dönük karşıtlık sürekli yükseliyor. O kadar ki İran halkının önemli bir kısmı seçim zamanı sandığa gidip oy kullanmaktan bile imtina ediyor. Çünkü İran halkının rejim karşıtı kesimleri oy verdikleri takdirde rejime meşruiyet kazandıracaklarını düşünüyorlar. Bu İran'ın iç cephesinde her an yeni bir rejim karşıtı gösteri dalgasının ortaya çıkabileceğini gösteriyor.
İkincisi, İran ciddi bir ekonomik darboğaz içerisinde ve hem mevcut toplumsal tepkiler hem de çatışma halinin ortaya çıkışını ekonomik konjonktürü bakımından sürdürülemez görüyor.
İşte tüm bu sebeplerle İsrail'e karşı daha önce başkonsolosluk binası vurulduğunda da en son Haniye şehit edildiğinde de etkili bir misilleme yapmaktan aciz kalıyor.
Öte yandan bu olumsuz vaziyeti bir avantaja döndürmek isteyen İran da "İsrail'i vurmama" karşılığında başta ABD olmak üzere Batı ile diplomatik süreçler yürüterek bir kazanım elde etmeye çalışıyor.
Peki, diplomatik bir kazanım elde etse de etmese de bunun bir bedeli olmayacak mı Kuşkusuz olacak.
Öncelikle İran'ın son 20 senede Ortadoğu'da bilhassa da vekil unsurlar üzerinden oluşturmaya çalıştığı büyük bir egemenlik projesi bulunmakta, bu egemenlik projesi "Şii hilali" olarak adlandırılmaktaydı. Bu egemenlik projesi de İran'ın hem kendisinin hem de vekil unsurlarının caydırıcı operasyonel güç kapasitesine dair oluşturulmuş (kısmen gerçekliği de sahada görülen) bir imaj ve propaganda çalışmasına da dayanıyordu.