2013 yılının sonları... Normalde her daim yağmurlu olan Edinburgh semalarında bu kez güneş parlıyor. Bir grup arkadaş heyecanla, hızla yürüyoruz. Hepimizde bir coşku... Çünkü o gün Edinburgh'ta Türk Başkonsolosluğu açılıyor. Caddelerde Türk bayrakları var ve biz sanki ilk kez görüyormuşuz gibi bayrakların önünde pozlar veriyoruz. Yurtdışında yaşamayana, gurbet nedir bilmeyene çok tuhaf gelecek bir vaziyet...
***2015 yılı... Fenerbahçe Glasgow'a, Galatasaray Londra'ya Avrupa Kupası maçları oynamaya geliyor. Ben koyu bir Beşiktaşlı olarak elimde Türk bayrağımla başka şehirden kalkıp Fenerbahçe ve Galatasaray deplasman tribünlerine koşuyorum. Benim gibi yüzlercesi... Neden mi Çünkü gurbette tek bir ayrım var: Biz ve onlar...
***"Ben ondan daha eğitimliyim, daha iyi bir CV'm var, daha tecrübeliyim ama beni değil onu aldılar!" Böyle diyor Almanya'daki doktoralı arkadaşım.
"Niye" diye soruyorum sanki cevabını bilmiyormuş gibi...
"Niye olacak! Adımızdan anlıyorlar Türk olduğumuzu..."
***Geçtiğimiz yıl Berlin... Türklerin mahallesi olarak bilinen Kreuzberg'de heyecan büyük... Türk Millî Takımı'nın Almanya'daki maçları sebebiyle Almanya'daki Türkler sabah akşam Türk bayraklarıyla konvoy yapıyor. Kreuzberg'in meydanında ise terörist kıyafeti, teröristbaşı ve terör örgütü paçavrasıyla bir PKK'lı terörist tek başına gösteri yapıyor. Yanında da iki tane Alman polis arabası ve polisler. Amaç Türkleri hem psikolojik olarak sindirmek hem de kışkırtarak kriminalize etmek...
Benim bu bireysel anektodlarım Türk diasporasının tarihi bakımından kuşkusuz çok küçük. O tarihi de Türk diasporasının bugününü de değerlendirmek gerekiyor.
Türkçeden başka hiçbir dilde olmayan bir kelime: gurbet. Yerinden, yurdundan, vatanından uzakta kalma mecburiyetinin duygusal izlerini anlatıyor. Bu duygunun yoğunluğunu, derinliğini ancak gurbette kalmış olanlar anlar. Elbette aynı zamanda bir yeri, yurdu ve vatanı olanlar...
Bugünlerde yine her yaz olduğu gibi binlerce km uzaktan arabalarını hediyelerle doldurup memlekete, Türkiye'ye yaz tatilini geçirmek üzere geliyorlar. Peki, bu kadar sene sonra bu insanlar niye hala Türkiye'ye bu kadar bağlılar Bu bağın sağlamlığı, derinliği nereden geliyor
Büyük çoğu bundan uzun yıllar önce, Türkiye'nin geri kalmışlık girdabında kaldığı dönemlerde Avrupa'ya göç etmiş, çok uzun yıllar Avrupalıların çalışmak istemediği işlerde istihdam edilmiş ilk kuşaklar büyük bir emek sömürüsüyle, toplumsal hayatta kendileriyle en temel insani ilişkiler kurmaktan kaçınan "ev sahibi" toplumların her biçimiyle yaşattığı ayrımcılıklarla karşı karşıya kaldılar.