GÖNÜLLÜ KÖLELİK
Tarih boyu insanın davranışlarını belirleyen esas faktörler dışsal faktörlerdi. Onlar tarafından koyulan yasaklardı. Bu yasakları koyan tebaa için devlet, çalışan için patron, köle için efendiydi. "Yapmalısın" veya "yapmamalısın" diye sınırlar çizilirdi. Özgürlükse bu sınırları çizene karşı talep edilen veya mücadeleyle elde edilen bir olgu olageldi.
Büyük tarihsel, toplumsal ve ekonomi-politik dönüşümler yaşandı, hayatın akışı değişti... Artık günümüz modern insanın hayatını, hal ve hareketlerini belirleyen faktörler de değişti.
Byung Chul Han'ın dediği gibi artık yasakların yerini teşviklerin, "yapmamalısın" sözünün yerini "yapabilirsin, yapabilirim" sözlerinin aldığı bir özgürlük yanılsamasının, kendini sergileme ve ifşa etme üzerinden ben-merkezci bir gönüllü metalaşmanın hakim olduğu bir dünyada yaşamaya başladık.
Bireysel performansın, bitmek bilmeyen bir kendini ispat çabasının ve sürekli tüketimin insanlara kendi özgür tercihleriymiş gibi zannettirildiği bir kölelik hali...
Paylaşım yapmak, beğeni toplamak, takipçi kazanmak üzerinden bir kendini gerçekleştirme ve bunun için de kendini sömürme hali... Chul Han'ın dediği gibi. "Daha çok görünür olma", "daha çok paylaşım yapma", "daha çok etkileşim alma" gibi baskılar içselleştirildi ama bu bir yandan bir özgürlük alanı olarak kabul ettirildi.
Daha fazla etkileşim almaya, beğenilmeye muhtaç olma hali de aslında kitlesel bir aşağılık kompleksine dönüşmekte, bu kompleks hem kıyafet, kozmetik, plastik cerrahi gibi sektörler üzerinden sadece etkileşim odaklı yeni tür bir tüketim köleliğine kapı açmakta hem de insanın kendi bedenini cinsel tüketim nesnesine indirgemekte... Neticede de mutsuzluk ve yalnızlık kaçınılmaz bir akıbet olarak devam etmektedir.
Mahremiyetin ölümü, özel alana ve özel olana mahsus olması gerekenin kamuya açık hale gelmesi, duyguların emojilere, düşüncelerin dm'lere sıkışması ise tam da Chul Han'ın şeffaf despotizm dediği bu yeni baskı rejiminin bir sonucu. Bu sadece özgürlüğe değil, insan tabiatına, kadim değerlere, kadının ve erkeğin kendi varoluşuna da bir ihanet anlamını taşımaktadır.
Bu şeffaf despotizm, kompleks ve eziklikle de birleşince hem bir tüketim görgüsüzlüğüne hem bedenini teşhir ederek ilgi çekme zavallılığına hem de birtakım sosyal medya maymunluklarına kadar varan neticeler vermektedir.
Algoritmalarla algıları belirlenen, üç düzine ünlü veya influencer'ın koyun güder gibi güttüğü "çok eğitimli", "çok bilmiş" milyonların sürüleşmesi işte böyle gerçekleşmektedir.
Hayatında iki düzine erkeğin olduğu kadınların, erkekten başka her şeye benzeyen zavallı erkeğimsilerin idealize edildiği dizilere özenenlerin bir dizi sektörü tekeli tarafından güdülmesi gibi... Türk çocuklarına geleneksel isim kültürümüzün dışında, millî ve dini isimler yerine saçmasapan kedi-köpek isimleri vermenin moda haline getirilmesi gibi...